Küresel piyasalarda son haftalarda gözler yine ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz politikasına çevrilmiş durumda. Bu defa tartışmalar, faizlerin daha ne kadar yüksek seviyelerde kalacağı değil, aksine ne zaman indirileceği ve bu indirimin boyutunun ne olacağı üzerine odaklanıyor. Son olarak Goldman Sachs’ın yaptığı değerlendirme bu tartışmalara yeni bir soluk getirdi. Dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri olan Goldman Sachs, Fed’in faiz indirimlerine beklenenden daha erken, Eylül ayında başlayabileceğini öne sürdü. Banka daha önce Aralık ayını işaret ediyordu. Şimdi ise ilk indirimin Eylül ayında gerçekleşme ihtimalini yüzde 50’nin biraz üzerinde görüyor. Bu durum, küresel sermaye akışlarından gelişmekte olan ülke piyasalarına kadar pek çok alanda yeni bir dengelenmenin habercisi olabilir.
Goldman Sachs başekonomisti Jan Hatzius ve ekibinin yayınladığı son not, piyasa fiyatlamaları açısından oldukça dikkat çekici detaylar barındırıyor. Banka; tarifelerin, yani ABD’nin son dönemde gündeme getirdiği gümrük vergisi artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin, önceki beklentilerine kıyasla “biraz daha az” olacağını tahmin ediyor. Bu da Fed’in elini daha rahatlatan bir faktör. Çünkü yüksek gümrük tarifelerinin ithalat maliyetlerini artırarak fiyat seviyesini yukarı çekmesi, Fed’in faiz indiriminde frene basmasına sebep olabilirdi. Ancak bankaya göre tarifelerin etkisi sınırlı kalacak ve bunu telafi edecek daha geniş çaplı dezenflasyonist güçler devrede olacak. Ayrıca iş gücü piyasasında olası bir yumuşama veya aylık bazda yaşanabilecek istatistiksel oynaklıklar da faiz indirimine zemin hazırlayan unsurlar arasında sayılıyor.
Bütün bunların yanında dikkat çekici başka bir nokta da, Goldman Sachs’ın faiz oranı tahminini aşağı yönlü revize etmesi oldu. Banka, yıl sonu için faiz beklentisini yüzde 3,5-3,75 bandından yüzde 3-3,25 bandına çekti. Bu, Fed’in Eylül, Ekim ve Aralık toplantılarında üç adet çeyrek puanlık (25 baz puan) faiz indirimi yapacağı öngörüsüne dayanıyor. Piyasalar açısından bu kadar net bir patika çizilmesi, şimdiden uzun vadeli tahvil faizlerinde ve dolar endeksinde fiyatlanmaya başladı bile. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, gelişmekte olan ülke piyasalarına yönelik portföy akımlarının yeniden hız kazanması, yerel para birimlerinin bir miktar değerlenmesi ve borsalarda risk iştahının artması şaşırtıcı olmayacak.
Ancak tüm bu beklentiler bir miktar belirsizlik de barındırıyor. Hatzius’un da altını çizdiği gibi bu tablo “kesin olmaktan çok uzak.” Fed’in karar mekanizması halen enflasyonun kalıcılığına, istihdam piyasasının gücüne ve aylık verilerin seyrine sıkı sıkıya bağlı. Özellikle hizmet enflasyonu veya ücret artışları beklentilerin üzerinde gelmeye devam ederse, Fed’in faiz indiriminde aceleci davranması beklenmez. Dolayısıyla Eylül ayında bir faiz indirimi olasılığı yüzde 50’nin biraz üzerinde olsa da, piyasanın fiyatlamasında halen volatiliteye açık geniş bir alan var.
Yine de Goldman Sachs’ın öne çektiği bu senaryo, Fed’in sıkı para politikasının sonuna yaklaşmakta olduğuna işaret ediyor. Uzun süredir yüksek faizin baskısı altında kalan global finans dünyası, bu sinyali riskli varlıklara yönelmek için bir fırsat olarak görebilir. Bu da borsalarda yeniden canlılık, emtia fiyatlarında hareketlenme ve özellikle gelişmekte olan piyasalarda sermaye girişlerinin artması şeklinde kendini gösterebilir. Elbette tüm bu süreçte jeopolitik riskler, ticaret savaşları ve bölgesel gerilimler de denklemin diğer bilinmeyenleri olmaya devam edecek.
Sonuç olarak Goldman Sachs’ın tahmini yalnızca bir bankanın görüşü olmaktan öte, piyasalarda beklentilerin nasıl yeniden şekillendiğini ortaya koyuyor. Eylül ayında Fed’den gelecek olası bir faiz indirimi kararı, yalnız ABD için değil, küresel ekonominin tüm dengeleri için yeni bir perdenin açılması anlamına gelebilir. Bundan sonraki süreçte enflasyon ve istihdam verileri her zamankinden daha kritik hale gelecek. Çünkü tren raydan çıkmadan önce yönü belirleyecek olan yine bu göstergeler olacak. Piyasalar şimdilik Goldman Sachs’ın işaret ettiği yol haritasını fiyatlamaya başladı bile. Şimdi gözler, Fed’in kendisinin bu senaryoya nasıl yanıt vereceğinde.










