Fed’in Bağımsızlığı Sarsılırsa Ne Olur?

Küresel finans piyasaları için merkez bankalarının bağımsızlığı, sadece teknik bir detay değil, aynı zamanda piyasa güveninin temel taşıdır. Son günlerde JPMorgan analistlerinin yayınladığı “Powell’ın İşi Ne Kadar Güvende?” başlıklı değerlendirme, bu temel taşın yerinden oynayabileceğine dair önemli sinyaller içeriyor. Fed Başkanı Jerome Powell’ın görev süresiyle ilgili artan belirsizlik, piyasaların en kırılgan noktasına, yani güven duygusuna dokunuyor.

ABD Başkanı’nın Fed Başkanı üzerindeki etkisinin artırılabileceği yönündeki ihtimallerin tartışmaya açılması bile, ABD para politikasının özerkliğine dair soru işaretleri yaratıyor. JPMorgan, Powell’ın görevden alınmasının yasal olarak sorunlu bir zemine oturacağını belirtmekle birlikte, böyle bir tartışmanın dahi piyasaların Fed’in bağımsızlığına olan inancını zayıflatabileceğini vurguluyor. Bu kırılma, yalnızca sembolik bir sarsıntı olmayabilir; zincirleme etkileriyle birlikte küresel ekonomik sistemin birçok dengesi üzerinde doğrudan tahribat yaratabilir.

Fed’in bağımsızlığı, yalnızca ABD için değil, doların rezerv para birimi olması nedeniyle dünya ekonomisi için de kritik bir unsur. Bu nedenle Powell’ın görevde kalıp kalmaması meselesi, bireysel bir kariyer tartışmasının çok ötesinde, finansal düzenin istikrarıyla ilgili bir meseledir. JPMorgan’ın analizinde de belirtildiği gibi, Fed’in bağımsızlığına müdahale ihtimali, enflasyon beklentilerini yukarı çekebilir. Bu, uzun vadeli faiz oranlarının artmasına, tahvil talebinin zayıflamasına ve kamu borçlanma maliyetlerinin yükselmesine neden olabilir. Makroekonomik denge için bu zincirleme riskler, ABD’nin mali sürdürülebilirliğine doğrudan zarar verebilir.

Bu noktada dikkat çeken bir diğer gelişme ise finans sektörünün en güçlü seslerinden gelen net uyarılar oldu. JPMorgan CEO’su Jamie Dimon ve Goldman Sachs CEO’su David Solomon, merkez bankası bağımsızlığının siyasi müdahalelerden tamamen arındırılması gerektiğini açık bir dille ifade etti. Her iki isim de sadece ABD için değil, tüm küresel sistem için bu özerkliğin yaşamsal öneme sahip olduğunu belirtti. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası bağımsızlığının zarar görmesinin nelere yol açtığı yakın tarihli örneklerle ortadayken, bu uyarıların görmezden gelinmesi halinde ABD’nin de benzer bir güven krizine sürüklenmesi ihtimal dışı değil.

Son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, faiz artışları ve bilanço küçültme süreçleri, merkez bankalarının siyasi baskıdan uzak ve sadece fiyat istikrarına odaklı hareket etmesini daha da önemli hâle getirdi. Fed, bugüne kadar bu çizgiyi büyük ölçüde koruyabildi. Ancak bu çizginin bozulması hâlinde, sadece piyasa istikrarı değil, demokratik kurumlar arasındaki denge de bozulabilir.

Özetle, Powell’ın koltuğu etrafında dönen tartışma, aslında bir sistemin nasıl işlediğine ve gelecekte nasıl işleyeceğine dair önemli bir sınav niteliği taşıyor. Bu sadece bir görev süresi meselesi değil; bir ülkenin para politikasının ne kadar bağımsız kalabileceği, bu bağımsızlığın piyasalara güven aşılayıp aşılamayacağı meselesidir. Eğer bu güven bir kez sarsılırsa, sadece faizler değil, beklentiler, dengeler ve küresel ekonomi çok daha fazla yara alabilir.