Ya da “Kuru Ekmek Yiyenin Halinden Kavuğunu Şampanya ile Islatan Anlar mı?”
Fakir, sabahın köründe kalkar, musluğu bir parmak açıp diş fırçasını damlayan suyla ıslatırken; zengin, uykusundan “susuzluk çektiği” için uyanıp yatağının başucundaki porselen sürahiden “Fiji markalı, feng shui uyumlu, felsefe doktoralı suyu” yudumluyor. Fakir, “3 kullanımlık çay poşetini” beşinci kez demletip “ölümüne tasarruf” yaparken; zengin, baristasına “altın varaklı, Brezilyalı bir şairin ilham verdiği, güneş almayan tarafta yetişmiş kahve çekirdeklerini” öğütüp, “sanat performansı” diye 500 liraya içiyor.
Fakir, markette domatesin kilosuna 50 kuruş indirim için 10 dakika pazarlık ederken; zengin, kişisel şefine “organik, vegan, glütensiz ve ruhani olarak arınmış” avokadolu tost siparişi veriyor. Hatta bazen “avokadonun rengi içime sinmedi” diyerek tabağı köpeğe atıyor. Köpek, fakirin bir haftalık bütçesini çöpe götürürken, zengin “ruh sağlım için gerekliydi” diye iç geçiriyor.
Fakir, otobüs durağında 20 dakika bekleyip “kartına yüklenen 3 lira için” dua ederken; zengin, yeni aldığı spor arabanın “egzoz sesini bile özelleştiren mühendis ekibine” WhatsApp’tan sesli mesaj gönderiyor: “Abi bu motor sesi bana Beethoven değil de daha çok Mozart çağrıştırıyor, değişelim mi?” Arabanın bagajında ise, fakirin “ucuz diye aldığı ayakkabının tabanı” kadar kalın bir fatura duruyor.
Fakir, kışın kombiyi “sadece misafir gelince” açarken; zengin, Maldivler’deki villasının havuzunu ısıtmak için “karbon ayak izini dengelemek adına” bir ağaç dikiyor. Tabii diktirdiği ağacın yanına da bronz bir plakaya “Bu servi, benim havuzum 24°C olsun diye öldü” yazdırıyor. Çevre duyarlılığı, bütçe kadar esnek bir kavram sonuçta.
Fakir, “indirim kovalarken” kasanın önünde 10 kişilik sırada ömründen 1 saat kaybediyor; zengin, “zaman tasarrufu için” kişisel alışveriş danışmanını gönderip “benim yerime sıraya giriyor musun?” diye soruyor. Danışman sıraya girince, zengin “time is money” deyip o sırada yoga dersine koşuyor.
Fakir, “gelecek kaygısıyla” birikim hesabına 100 lira atarken; zengin, “geleceği yönetmek için” Londra’da bir müzayededen 10 milyon dolarlık soyut bir tablo alıyor. “Bu resim, portföyümdeki riskleri dengeliyor” diye açıklıyor finans danışmanına. Resimdeki şekiller, fakirin elektrik faturasındaki rakamlar kadar anlaşılmaz.
Ve nihayet, fakir akşam evinde “ay sonunu nasıl getireceğini” düşünürken; zengin, terapistine “varoluşsal sıkıntılarını” anlatıyor: “Yatımın yatak örtüsü ipekten değilmiş, iki gecedir uyuyamıyorum!” Terapist, “siz de fakirler gibi hayatın küçük detaylarına odaklanın” diye ödev veriyor. Zengin, ertesi gün “detayları görmek için” 500 bin liraya mikroskop sipariş ediyor.
Son Söz?
Fakir, “ekmek parası” derdine düşmüş; zengin, “ekmeğin üzerine sürülen trüf mantarlı balık havyarı” derdine… Biri “ucuz atlatmak” için çırpınıyor, diğeri “pahalıya patlamak” için. Ama merak etmeyin, ekonomi uzmanları diyor ki: “Enflasyon hepimizi eşitliyor!” Zengin de yatak odasına kurduğu para sayma makinesinin fişini çekmek zorunda kalırsa, belki fakirle aynı umutsuzlukla bakarlar faturalara…
Not: Bu yazıyı okuduktan sonra tasarruf yapmak isteyen zenginler, lütfen altın varaklı kâğıt havlu yerine “normal peçete” kullanmayı denesin. Bir fakir, sizin o tek kullanımlık lüksünüzle iki öğün doyar!
İroni budur.