Küresel finans piyasaları, Fed Başkanı Jerome Powell’ın faiz indirimi sinyaliyle yeni bir yön arayışına girdi. Powell’ın özellikle zayıf işgücü piyasasına vurgu yaparak Ekim ayında faiz indiriminin güçlü bir olasılık haline geldiğini belirtmesi, yatırımcıların risk iştahını artırdı. Ancak aynı gün ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e yönelik sert açıklamaları bu iyimserliği gölgeledi. Piyasalar şu an net bir yön bulmakta zorlanıyor; bir yanda parasal gevşeme beklentileri, diğer yanda jeopolitik ve ticari riskler dengeleri belirliyor.
ABD borsaları Powell’ın sözlerine ilk etapta olumlu tepki verse de Trump’ın Çin’e karşı başlattığı yeni misilleme hamlesi ralliyi kısa kesti. Çin’in ABD’den soya fasulyesi ithalatını durdurmasına karşılık Trump yönetiminin yemeklik yağ ithalatına yönelik misilleme açıklaması, küresel ticaret gerilimlerini yeniden gündemin merkezine taşıdı. Bu durum özellikle teknoloji hisselerini baskı altında bıraktı. S&P 500 endeksi günü yüzde 0,2 düşüşle tamamlarken, Nasdaq 100 endeksi yüzde 0,7 geriledi. Buna karşın bankacılık sektörü pozitif ayrıştı; JPMorgan, Goldman Sachs ve Citigroup hisselerinin öncülüğünde KBW Bank Index yüzde 1,81 yükseldi. Bu tablo, faiz indirimi beklentisinin en çok finans sektörü tarafından fiyatlandığını gösteriyor.
Faiz indirimi sinyalinin etkisi küresel tahvil piyasalarında da net biçimde hissedildi. ABD 2 yıllık tahvil faizi yüzde 3,464’e gerileyerek son iki yılın en düşük seviyesine indi. Bu düşüş, yatırımcıların agresif bir faiz indirimi döngüsüne girebileceği beklentisini güçlendirdi. Aynı zamanda altın fiyatları da güvenli liman talebinin artmasıyla birlikte 4.181 dolar seviyesine çıkarak tarihi rekor kırdı. Bu, piyasalardaki belirsizliklerin ne denli güçlü olduğunun açık bir göstergesi.
Powell’ın açıklamaları Asya-Pasifik piyasalarında ise daha net bir iyimserlik yarattı. MSCI Asya Pasifik endeksi yüzde 1,4 artarak son haftaların en güçlü günlük performanslarından birini sergiledi. Özellikle Japonya, Güney Kore ve Hong Kong borsalarında alımlar dikkat çekti. Faiz indirimi, Asya için iki açıdan önemli bir haber niteliği taşıyor: Birincisi, zayıf doların gelişen piyasalar üzerindeki baskıyı azaltma potansiyeli var. İkincisi ise, küresel finansman koşullarının gevşemesi ihracat odaklı ekonomiler için nefes alma fırsatı yaratabilir.
Enerji piyasalarında ise tablo daha farklı. Petrol fiyatları 5 ayın en düşük seviyelerine gerileyerek talep endişelerinin derinleştiğine işaret etti. Ticaret gerilimleri, küresel büyüme görünümünü zayıflatırken, bu durum enerji talebine de olumsuz yansıyor. OPEC+ ülkelerinin arz kısıntılarını sürdürmesine rağmen fiyatların toparlanamaması, piyasanın jeopolitik gelişmelerden çok ekonomik aktiviteye odaklandığını gösteriyor.
Küresel piyasalar şu anda iki büyük güç arasında sıkışmış durumda. Bir tarafta, Fed’in faiz indirimi sinyalleriyle artan likidite beklentileri var. Bu beklenti, özellikle hisse senedi piyasalarında toparlanmayı destekliyor. Diğer tarafta ise, Trump’ın Çin ile ticaret gerilimini yeniden tırmandıran açıklamaları yatırımcı güvenini törpülüyor. Bu denklemde volatilitenin yüksek seyretmesi ve yatırımcıların güvenli limanlara yönelmesi şaşırtıcı değil.
Önümüzdeki haftalarda piyasaların yönünü belirleyecek en kritik faktör Fed’in faiz indirimi kararının zamanlaması olacak. Ekim ayında yapılacak olası bir indirim, küresel piyasaları bir süreliğine rahatlatabilir. Ancak bu hamlenin etkisinin kalıcı olabilmesi için ticaret gerilimlerinin de yumuşaması gerekiyor. Aksi halde, parasal gevşemenin sağladığı destek kısa süreli bir ralliye dönüşebilir ve ardından yerini yeniden belirsizliğe bırakabilir.
Sonuç olarak piyasalar, parasal genişleme beklentileriyle nefes almaya çalışırken jeopolitik risklerin gölgesinden tam anlamıyla çıkabilmiş değil. Powell’ın mesajları önemli bir dönüm noktası olabilir; ancak gerçek toparlanma için sadece Fed değil, küresel ticaret dengelerinde de rüzgarın tersine dönmesi gerekiyor. Bu nedenle yatırımcılar için önümüzdeki dönem, fırsatlar kadar dikkatli risk yönetimini de zorunlu kılacak bir süreç olacak.
