Türkiye ekonomisi son dönemde para politikasına ilişkin gelişmelerin gölgesinde yön arıyor. Haziran ayında açıklanan ve piyasa tahminlerinin altında gelen enflasyon verileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yeniden faiz indirimi sürecine gireceği beklentisini güçlendirdi. Geride kalan aylarda sıkı para politikası söylemiyle piyasaları dizginlemeye çalışan Merkez Bankası, 19 Haziran’daki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında ise henüz bu adımı atmayarak temkinli duruşunu sürdürmüştü.
Ancak o günden bu yana geçen kısa sürede dahi, piyasalarda faiz indirimi beklentisinin daha da pekiştiği görülüyor. Özellikle enflasyonun aylık bazda görece sakin seyretmesi ve yıllık bazda da iniş sinyalleri vermesi, Merkez Bankası’nın yaz ayları bitmeden politika faizinde indirime gitmesine yönelik beklentileri yeniden körükledi. Şimdi gözler 24 Temmuz’daki kritik PPK toplantısına çevrilmiş durumda.
Bu toplantının borsa ve bankacılık sektörü açısından özel bir anlamı var. Çünkü faiz indirimi, doğrudan kredi faizleri ve dolayısıyla şirketlerin finansman maliyetlerini etkileyen bir unsur. Bankalar zaten yılın ikinci yarısına dair projeksiyonlarında politika faizinde düşüş beklentilerini paylaşıyor. Çoğu büyük banka 24 Temmuz’da 100 baz puanlık bir indirim olabileceğini düşünürken, bir kısım banka ise Merkez Bankası’nın süreci sonbahara bırakıp enflasyonun daha net bir şekilde düşüş eğilimine girmesini görmek isteyeceği görüşünde. Yine de çoğu analizde kısa vadede kredi faizlerinin kademeli gerilemesi, mevduat faizlerinin ise daha sınırlı oynaması öngörülüyor. Bu durum bankaların bilançolarında yılın ikinci yarısında bir toparlanma beklentisini de beraberinde getiriyor. Hal böyle olunca, 24 Temmuz’daki toplantı sadece politika faizi için değil, banka hisselerinin yönü için de önemli bir dönemeç olacak.
Yabancı yatırım bankalarının yayınladığı raporlar ise TCMB’nin oldukça dikkatli ve kademeli adımlar atacağı beklentisine işaret ediyor. Pek çok uluslararası kurum, Türkiye’de yıl sonuna kadar toplamda 150 ila 200 baz puan civarında bir faiz indirimi görebileceğimizi dile getiriyor. Ancak bu kurumlar, temmuz ayında radikal bir adım yerine daha ölçülü bir indirim olasılığını yüksek buluyor. Yabancı analistlerin ortak vurgusu ise, enflasyonda kalıcı bir iyileşme sinyali ve finansal istikrarın pekişmesi halinde para politikasındaki gevşemenin daha rahat bir zemine oturacağı yönünde.
Bu tablo Borsa İstanbul için de umut ışığı yakıyor. Yüksek faiz ortamı, son dönemde hisse senedi piyasalarındaki bazı alımları sınırlasa da, olası faiz indirimleri şirketlerin değerleme modellerini yeniden destekleyecek bir unsur haline gelebilir. Özellikle bankacılık ve krediye dayalı büyüyen sektörlerde hisse senetlerine olan talebin artması mümkün görünüyor. Nitekim son haftalarda endeksin belirli banka ve sanayi hisseleri öncülüğünde dalgalı ama yukarı yönlü hareket ettiği izleniyor. Bu da piyasanın faiz indirimi hikâyesini şimdiden fiyatlamaya başladığını gösteriyor.
Ancak unutmamak gerekir ki, faiz indiriminin zamansal ve miktarsal boyutu kadar önemli olan bir diğer unsur, bunun enflasyon beklentilerine ve döviz piyasalarına etkisi olacak. TCMB’nin dengeleri gözeterek adım atması bu yüzden kritik. Hızlı veya agresif bir faiz indirimi, kısa vadede borsaya doping etkisi yaratsa bile, uzun vadede makro dengeleri bozarsa yatırımcı açısından sürdürülebilir kazançları tehlikeye sokabilir.
Sonuçta ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası’nın atacağı adımlar sadece bankaların bilançolarını değil, kredi mekanizmasını, şirketlerin büyüme planlarını ve dolayısıyla Borsa İstanbul’un genel havasını belirleyecek. Bu yüzden yatırımcıların önümüzdeki günlerde ekonomik verileri ve TCMB iletişimini yakından izlemesi büyük önem taşıyor. Türkiye, makroekonomik istikrarın güçlendiği, enflasyonun daha öngörülebilir hale geldiği bir sürece girerse; borsa başta olmak üzere tüm varlık fiyatları için daha kalıcı bir iyimserlik zemini de oluşabilir.










