Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısının özeti, enflasyonun hangi dinamikler üzerinden şekillendiğini daha net ortaya koydu. Banka, geçtiğimiz hafta aldığı 250 baz puanlık faiz indirimi kararının ardından yayımladığı değerlendirmede özellikle hizmet ve gıda fiyatlarındaki gelişmeleri ön plana çıkardı. Bu vurgu, enflasyonun yalnızca parasal değil, aynı zamanda yapısal ve dönemsel etkilerle de belirlendiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Eylül ayında hizmet fiyatlarındaki artışta, okula dönüş döneminin etkisi öne çıktı. Eğitim hizmetleri ve okul servis ücretlerindeki yükseliş, ulaştırma maliyetlerini yukarı çekerken; yurt ücretlerindeki artış ise barınma kalemini doğrudan etkiledi. Bununla birlikte kreş ücretlerindeki yükselişin de diğer hizmetler grubuna yansıması, enflasyonun farklı kalemlerde zincirleme bir etkiyle hissedildiğini gösteriyor. Yani okula dönüş yalnızca velilerin bütçesini zorlamakla kalmıyor, aynı zamanda genel fiyat endeksini de yukarı itiyor.
Gıda tarafında ise tablo daha da çarpıcı. Kuraklık nedeniyle ortaya çıkan arz yönlü baskılar, hem işlenmemiş hem de işlenmiş gıda fiyatlarını yükseltti. Sebze, beyaz et ve yumurtadaki fiyat artışları işlenmemiş gıda grubunu doğrudan etkilerken, sıvı yağ ve süt ürünlerindeki yükseliş işlenmiş gıda fiyatlarını yukarı çekti. Türkiye’nin tarımda hâlâ iklim koşullarına bağımlı bir üretim yapısına sahip olması, bu kırılganlığı artırıyor. Dolayısıyla enflasyonla mücadelede sadece para politikası değil, tarım ve gıda politikalarının da önem taşıdığı çok açık.
TCMB’nin özetinde en dikkat çekici noktalardan biri ise sıkı para politikası vurgusunun yinelenmesi oldu. Banka, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı duruşun korunacağını belirtiyor. Buradaki çelişki şu: Faiz indirimi kararlarıyla birlikte sıkı duruştan ne ölçüde taviz verildiği sorgulanıyor. TCMB, “sıkı politika” söylemini devam ettirse de piyasalarda, indirim adımlarının enflasyonla mücadelede kararlılığı zedeleyebileceği yönünde bir tartışma söz konusu.
Aslında tablo bize şunu anlatıyor: Enflasyonun yapısal sebepleriyle parasal dinamikleri birbirinden ayırmak zor. Okula dönüş döneminde fiyatların artması, bir anlamda mevsimsel bir faktör. Ancak kuraklık gibi doğal koşulların yarattığı arz şokları, para politikasının kontrol alanı dışında kalıyor. Bu nedenle Türkiye’de enflasyonla mücadele sadece faiz kararlarıyla değil, aynı zamanda eğitim, tarım, ulaştırma ve enerji politikalarıyla birlikte yürütülmesi gereken çok boyutlu bir süreç.
Enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için fiyat istikrarı hedefi kadar beklenti yönetimi de kritik. Vatandaşın ve piyasanın enflasyona dair algısı, beklentilerin yönetilebilmesi ve güvenin tesis edilmesi, sıkı para politikasının başarısı için şart. Merkez Bankası’nın ihtiyatlı yaklaşım vurgusu bu nedenle önemli ama tek başına yeterli değil. Önümüzdeki dönemde hem iç talepteki gelişmeler hem de küresel emtia fiyatları enflasyon görünümünü doğrudan etkilemeye devam edecek.
Sonuç olarak, PPK özetinde ortaya çıkan mesaj şu: Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi yalnızca faiz kararlarına sıkışmamalı. Eğitimden tarıma, enerji maliyetlerinden ulaştırmaya kadar geniş bir perspektifle ele alınması gereken bir sorunla karşı karşıyayız. Sıkı para politikası elbette kritik bir araç, fakat tek başına kalıcı bir çözüm üretmesi mümkün değil. Enflasyonu düşürmek için hem yapısal reformların hem de iklim krizine karşı daha dayanıklı bir tarım politikası geliştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğu görülüyor.










