Enflasyon: Haydut, Soyguncu ve Tetikçi

Ekonomide bazı kelimeler vardır; masum, hatta akademik bir tınıya sahiptir. “Enflasyon” da bunlardan biridir. Oysa bu kelime, gerçekte içinde haydut ruhu taşıyan, silahlı bir soyguncu kadar acımasız ve bir tetikçi kadar soğukkanlı bir suçludur.

Sokakta bir haydut düşünün: Önünüze çıkar, “Cebindekini ver!” der. Korkarsınız, ama en azından ne çaldığını bilirsiniz. Enflasyon öyle mi? O sinsice gelir, elinizi cebinize atmadan önce çoktan paranızın yarısını çalmış olur. Üstelik soygun devam ederken “Ekonomimiz büyüyor, maaşlara zam yapıldı” diye size sahte bir mutluluk da pompalatır.

Soyguncudan Farksız Ama Daha Zarif!

Bir banka soyguncusu en azından yüzünü maskeyle gizler. Enflasyon ise devletin resmi verilerinde, toplantılarda, bakan açıklamalarında süslenmiş haliyle karşınıza çıkar. Zamlar, fiyat etiketlerindeki sıfırlar, kaybolan alım gücü… Bunların hepsi enflasyonun imzasıdır.

Bilirsiniz ki bu soygunun şikayet hattı yoktur. Polis çağırmanın, şikayet etmenin anlamı yoktur. Enflasyonun olduğu yerde adalet yoktur.

Bir Tetikçi Gibi Sessiz ve Ölümcül

Enflasyon, bir tetikçi gibi çalışır: Önce alım gücünüzü vurur, sonra tasarrufunuzu, ardından refahınızı. Enflasyon tetik çektiğinde emekli maaşı, asgari ücret, birikim, hayal, hedef… Hepsi yere düşer. Tetikçinin vicdanı yoktur, doları, altını, arsayı sever; emeği, sabrı ve planlı yaşamı ise hiç umursamaz.

Hepimiz Soyulduk, Alıştık, Sustuk

Enflasyonun en acı yanı, mağdurlarının zamanla bu haydutla yaşamaya alışmasıdır. Marketteki reyonlarda etikete bile bakmadan “zam gelmiş zaten” demek, modern çağın Stockholm Sendromudur. Hayduda aşık olmuş bir toplum portresi çizeriz.

Sonuç: Enflasyonun Hikayesi, Bizim Dramımız

Enflasyon bir haydut kadar vahşi, soyguncu kadar korkutucu ve tetikçi kadar ölümcüldür. Ama hikâyenin en trajik kısmı şudur: Onu şehir merkezine davet eden de, ona yol veren de, onunla yaşamayı öğrenen de biziz.

Kimin suçlu olduğunu bilsek bile, kimse suçun sahibine “dur” demeye cesaret edemez. Çünkü bu haydut, her zaman bir başka maske takar: Bazen “büyüme”, bazen “istihdam”, bazen “faiz” bazen de “dış güçler.”

Fakat son kurşun hep cüzdanımıza gelir, son soygun hep soframızdan olur.