Enflasyon Günlükleri: Alım Gücü mü Düştü, Yoksa Ahlak mı Çöktü?

Ekonomi bir toplumun damarlarında akan kan gibidir; tıkanırsa yaşamı tehdit eder, hızlanırsa sistemi bozar. Bugünlerde market raflarında, çarşı-pazar tezgahlarında, hatta online alışveriş sitelerinde bile hissettiğimiz bir sıkışıklık var: Enflasyon. Ancak bu durum yalnızca cebimizi değil, ahlaki değerlerimizi de etkiliyor gibi. Peki, alım gücünün düşmesiyle birlikte toplumun ahlakı da mı çöktü? Yoksa bu, zaten bir süredir çürüyen değerlerin yüzeye çıkması mı?

Zengin ve Fakir: Uçurum Derinleşiyor

Enflasyon, ekonomik eşitsizliklerin büyümesini hızlandıran bir katalizör gibidir. Zenginler için artan fiyatlar, yatırımlarının değerini yükseltirken, fakirler için her zamankinden daha büyük bir yük haline gelir. Eskiden “pazarlık sanatı” bir alışveriş kültürüydü; şimdi ise bir hayatta kalma stratejisi oldu. Fakir bir müşteri, pazar tezgahında birkaç lira daha indirim için yalvarırken, zengin bir müşteri, etiketlere bile bakmadan alışveriş yapıyor.

Bu uçurum, yalnızca maddi koşullarımızı değil, toplumsal ilişkilerimizi de etkiliyor. Zenginle fakir arasındaki empati giderek azalıyor. Bir zamanlar dayanışma ile övünen toplumumuzda, artık “herkes kendi başının çaresine baksın” anlayışı hâkim. Bu durum, satıcıların fiyatlarını belirlerken de kendini gösteriyor.

Satıcı ve Müşteri: Güven Krizi

Enflasyon, fiyatların kontrolsüzce yükselmesine neden olurken, satıcılar ve müşteriler arasında bir güven krizine yol açtı. Bugün pek çok müşteri, satıcıların yüksek fiyatlardan kasıtlı olarak kâr elde etmeye çalıştığına inanıyor. Öte yandan, satıcılar da artan maliyetler nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Bir market rafında etiketlerin sürekli değiştiğini görmek, tüketiciyi adeta “aldatılıyorum” hissine sürüklüyor. Bunun karşısında satıcıların savunması ise şu: “Biz de malı bu fiyattan alıyoruz.” Bu karşılıklı güvensizlik, alışveriş sırasında yaşanan tartışmalardan, toplumun genel ahlak yapısına kadar uzanan bir yankı yaratıyor.

Ahlaki Çöküş mü, Çağın Gerekliliği mi?

Geçmişte alışveriş, yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, aynı zamanda toplumsal bir etkileşimdi. Mahalle bakkalının, müşterisini tanıdığı; komşunun komşuya borç verdiği günler çok geride kaldı. Artık her şeyin bir fiyatı var, ama değeri yok.

Satıcılar, kâr marjlarını artırmak için kaliteli ürünü “görünüşte kaliteli” ürünlerle değiştiriyor. Müşteriler ise daha ucuz ürün bulmak için dolandırıcılığı bile göz ardı edebiliyor. Örneğin, markette bir ürünün fiyat etiketini değiştirmek ya da internet alışverişinde sahte iade yapmak sıradan davranışlar haline geldi. Peki, bu durum yalnızca ekonomik koşullardan mı kaynaklanıyor, yoksa toplumsal ahlakımız mı zayıflıyor?

Dayanışma mı, Bencillik mi?

Enflasyon, bir toplumun dayanışma ruhunu test eder. Zor zamanlar, insanların ya birbirine daha sıkı sarılmasını ya da birbirinden daha çok uzaklaşmasını sağlar. Günümüzde maalesef ikinci senaryoyu yaşıyoruz gibi görünüyor.

Yine de bu karamsar tablonun içinde umut ışıkları yok değil. Gıda paylaşım ağları, ihtiyacı olanlara yardım eden sosyal medya grupları, dayanışmanın hâlâ mümkün olduğunu gösteriyor. Belki de bu süreç, bize daha önce unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatabilir: Paranın satın alamadığı şeyler, aslında en değerli olanlardır.

Sonuç: Hem Cepten Hem Gönülden Kaybediyoruz

Enflasyon, yalnızca fiyatları değil, ilişkileri de yükselen bir tansiyona sürüklüyor. Zenginle fakir arasındaki uçurum büyürken, satıcılarla müşteriler arasındaki bağlar kopuyor. Ahlaki değerler ise maddi kaygılarla gölgeleniyor.

Ancak bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde. Daha fazla empati, daha fazla dayanışma ve daha fazla güven inşa ederek, yalnızca ekonomik değil, toplumsal olarak da bu krizin üstesinden gelebiliriz. Unutmayalım, enflasyon geçici; ama kaybettiğimiz ahlak kalıcı olabilir.