Enflasyon, Türkiye ekonomisinin uzun süredir en tartışmalı alanlarından biri olmayı sürdürüyor. Resmî kurumların açıkladığı rakamlar ile bağımsız araştırma kuruluşlarının verileri arasındaki fark, yatırımcılardan vatandaşlara kadar geniş bir kesimde güven sorunu yaratmaya devam ediyor. Ağustos ayında Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından açıklanan veriler, bu tartışmayı bir kez daha gündemin merkezine taşıdı.
ENAG’a göre tüketici fiyat endeksi ağustosta aylık bazda yüzde 3,23 artış kaydetti. Yıllık bazda ise enflasyon yüzde 65,49 olarak hesaplandı. Bu oran, hem Türkiye’deki gelir dağılımı hem de fiyatlama davranışları açısından kritik bir eşik anlamına geliyor. Özellikle gıda, konut ve ulaşım kalemlerinde hissedilen fiyat artışları, toplumun farklı gelir grupları üzerindeki baskıyı derinleştiriyor.
Ekonomistlerin ağustos ayı için beklentileri ise oldukça farklıydı. Ortalama tahmin yüzde 1,79 seviyesindeydi. Hatta en iyimser beklenti yüzde 1,50, en kötümser beklenti ise yüzde 2,20 civarında şekillendi. ENAG’ın açıkladığı rakam, piyasa beklentilerinin neredeyse iki katı kadar yüksek oldu. Bu fark, özellikle fiyat artışlarının ne kadar heterojen ve bölgesel farklılıklar gösterdiğini ortaya koyuyor. Öngörüler ile gerçekleşmeler arasındaki bu makas, Türkiye’de ekonomik tahminlerin sağlıklı yapılmasının zorluğunu da bir kez daha kanıtladı.
İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) yayımladığı veriler de dikkat çekici. İstanbul özelinde perakende fiyatlar ağustosta yüzde 1,84 artarken, yıllık artış yüzde 40,83 olarak hesaplandı. Bu oran, ENAG verilerinin oldukça altında kalsa da İstanbul’un Türkiye ekonomisindeki ağırlığı düşünüldüğünde, fiyat baskılarının ülke geneline göre daha sınırlı hissedildiğini gösteriyor. Temmuz ayında İstanbul enflasyonunun yüzde 42,48 olduğu hatırlanırsa, ağustos ayındaki yıllık enflasyondaki düşüş, en azından kent özelinde fiyatların hız kestiğini işaret ediyor.
Enflasyondaki bu tablo, 2025 yıl sonuna dair beklentileri de şekillendiriyor. Ekonomistlerin öngörülerine göre yıl sonunda enflasyon yüzde 29,70 seviyesinde gerçekleşebilir. Bu beklenti, mevcut yıllık yüzde 65,49 oranıyla büyük bir tezat oluşturuyor. Bir başka deyişle, piyasa profesyonelleri sert bir dezenflasyon sürecinin yaşanacağına inanıyor. Ancak buradaki kritik soru, bu düşüşün nasıl sağlanacağı. Para politikası, mali disiplin ve kur hareketleri burada belirleyici olacak.
Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en büyük sınavı, enflasyonun yapışkan niteliğini kırabilmek olacak. Çünkü fiyat artışları sadece rakamlardan ibaret değil; toplumsal refahı, tasarruf eğilimini ve yatırım kararlarını doğrudan etkiliyor. Yüksek enflasyonun birikmiş etkisi, ücret artışlarını eritirken, aynı zamanda beklentileri de bozuyor. Beklentilerin bozulması ise kendi başına yeni bir enflasyon dalgasını tetikleyebiliyor.
Ağustos ayı enflasyon verileri bize Türkiye’de fiyat istikrarının hâlâ kırılgan olduğunu, resmi ve gayriresmî veriler arasındaki uçurumun ise güven sorununu derinleştirdiğini gösteriyor. Piyasaların önümüzdeki dönemde daha öngörülebilir bir patikaya girmesi, yalnızca rakamların değil, politika tercihleri ve iletişim stratejilerinin de şeffaflığına bağlı olacak.










