Son yıllarda ekonomi ve finans dünyasında yaşanan dönüşüm, geleneksel kapitalizmin sınırlarını zorlayan ve yepyeni bir sistematiği beraberinde getiren bir olguya evrildi: platform kapitalizmi. Bu kavram, teknolojik altyapılarla donatılmış dijital platformların, yalnızca tüketim alışkanlıklarımızı değil, aynı zamanda üretim, dağıtım ve finansal ilişki biçimlerini de köklü şekilde dönüştürmesini ifade ediyor. Platform kapitalizmi, klasik piyasa dinamiklerini yeniden yapılandırmakla kalmıyor, aynı zamanda finansal araçların, sermaye birikiminin ve ekonomik gücün merkeziyetini daha önce benzeri görülmemiş ölçüde yoğunlaştırıyor.
Platform kapitalizminin kalbinde veri yer alıyor. Amazon, Apple, Google, Meta gibi teknoloji devleri, milyarlarca kullanıcının dijital ayak izlerini takip ederek yalnızca reklam stratejilerini değil, aynı zamanda yatırım ve finansal kararlarını da yönlendiriyor. Bu şirketlerin sahip olduğu algoritmalar, yalnızca tüketici davranışlarını tahmin etmekle kalmıyor, aynı zamanda risk analizinden kredi değerlendirmeye, sigorta fiyatlamasından hisse senedi tahminlerine kadar finans sektörünün pek çok alanında karar verme mekanizmalarını belirliyor. Bu durum, finansın demokratikleştiği değil, tam tersine platformların kontrolüne daha fazla geçtiği bir yapıyı ortaya koyuyor.
Geleneksel bankacılık ve finans kurumları, yıllarca merkezî kontrol, regülasyon ve görece şeffaflık ilkeleri etrafında şekillendi. Ancak bugün, dijital platformlar sayesinde kredi veren, ödeme sistemlerini yöneten ya da yatırım araçları sunan yeni aktörler ortaya çıktı. Bu aktörlerin çoğu, finansal düzenleyicilerin doğrudan denetimi dışında faaliyet gösteriyor. “Fintech” adı verilen bu yapılar, bankalardan farklı olarak teknoloji şirketlerinin hızına, veri analiz yeteneklerine ve kullanıcı deneyimi tasarımına odaklanıyor. Ancak bu durum, regülasyon eksikliği nedeniyle sistemik riskleri de beraberinde getiriyor. Özellikle kripto para piyasalarının yükselişi ve sonrasında yaşanan ani düşüşler, platform temelli finansal sistemin kırılganlıklarını gözler önüne serdi.
Platform kapitalizminin bir diğer çarpıcı yönü, “ağ etkisi” sayesinde yarattığı tekelleşme eğilimidir. Bir platformun daha fazla kullanıcıya sahip olması, onun daha fazla veri toplamasına, daha iyi hizmet sunmasına ve dolayısıyla daha da fazla kullanıcı çekmesine neden olur. Bu döngü, sermaye birikiminin yalnızca birkaç platformda yoğunlaşmasına yol açar. Bu durum finansal eşitsizliği artırırken, küçük aktörlerin piyasada tutunmasını da zorlaştırır. Girişim sermayesi ve risk sermayesi gibi finansal araçlar bile bu platformların çevresinde kümelenmekte, böylece ekosistem giderek merkezîleşmektedir.
Bu yapı yalnızca ekonomik ilişkileri değil, politik ve toplumsal ilişkileri de etkiliyor. Finansal sistemin kontrolünün birkaç platformda yoğunlaşması, ulusal ekonomilerin egemenliğini zedeleyebilir. Örneğin, büyük bir dijital ödeme platformunun bir ülkenin para politikalarını etkileyebilecek güce ulaşması, merkez bankalarının manevra alanını daraltabilir. Aynı şekilde, kredi puanlamalarının platformlarca belirlendiği bir düzende, bireylerin finansal kaderi, algoritmik kararların insafına kalır. Bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda etik ve hukuki tartışmaları da gündeme getirir.
Platform kapitalizmi, aynı zamanda emek ilişkilerini de dönüştürmektedir. “Gig ekonomi” olarak da adlandırılan bu yeni çalışma biçimi, geleneksel iş güvencesini ortadan kaldırarak, işçileri algoritmaların yönettiği, sürekli rekabetin hüküm sürdüğü bir sisteme hapseder. Uber, Upwork, Deliveroo gibi platformlar, işçileri bağımsız yüklenici statüsünde göstererek işçi haklarını devre dışı bırakmakta ve emeğin metalaşmasını yeni bir boyuta taşımaktadır. Bu durum, gelir adaletsizliğini derinleştirdiği gibi, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğini de tehdit etmektedir.
Peki çözüm ne olabilir? Platform kapitalizmine yönelik eleştiriler yalnızca retorik düzeyde kalmamalı, aynı zamanda politik ve hukuki düzlemde karşılık bulmalıdır. Finansal platformların denetlenebilirliğini artırmak, veri sahipliğini kamusal çıkar temelinde yeniden tanımlamak, algoritmik karar alma süreçlerinde şeffaflık sağlamak ve dijital emekçilerin haklarını güvence altına almak bu sürecin ilk adımları olabilir. Bununla birlikte, alternatif platform modellerinin geliştirilmesi —örneğin kooperatif temelli dijital platformlar— sistemin demokratikleşmesine katkı sunabilir.
Sonuç olarak, platform kapitalizmi çağında yaşıyoruz ve bu yeni ekonomik düzende finansın nasıl işlediğini, kimin için çalıştığını ve kime hizmet ettiğini sorgulamak her zamankinden daha önemli. Dijitalleşmenin sunduğu imkânlar göz ardı edilemez; ancak bu imkânların toplumsal faydaya mı yoksa sadece belirli sermaye gruplarına mı hizmet edeceği, bu yeni düzenin nasıl yönetileceğine bağlı. Ekonomi ve finansın geleceği, dijital platformların egemenliğine teslim edilmeden, kamu çıkarını önceleyen akılcı ve adil politikalarla şekillendirilebilir.










