Donald Trump sahneye çıktığında hepimiz bir reality şov yıldızının Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olabileceğini düşünmemiştik. Ama oldu. Şimdi ise bir kez daha sahaya inmiş durumda. Herkesin aklındaki soru şu: Bu adam gerçekten ne yapmaya çalışıyor? Yoksa sadece yapıyor da biz mi anlamaya çalışıyoruz?
Trump, klasik bir siyasetçi değil; bunu zaten kendisi defalarca söyledi. Ama söylediklerinin çoğu da genellikle ya çelişkili, ya kışkırtıcı ya da doğrudan yanlış oluyor. Belki de Trump’ın asıl amacı, gerçeğin ne olduğunu değil, kimin söylediğinin önemli olduğunu kanıtlamak. Eğer yeterince bağırırsanız, kalabalık sizi lider zannedebilir. Zaten Trump da megafonu hiç elinden bırakmadı.
Amerikan halkının büyük bir kısmı için Trump, “düzen karşıtı” bir kahraman. Washington bataklığını kurutmaya geldiğini söyledi ama ilk iş olarak bataklığın içinde saray inşa etti. Müesses nizamı eleştirirken kendi döneminde yargıya, medyaya ve hatta kendi danışmanlarına bile savaş açtı. Ne de olsa Trump için herkes ya “harika” ya da “rezalet.” Arası yok. İki kutuplu dünyasında kendisine tapanlar ve ihaneti iliklerine kadar hak edenler var. Ortası olmayan bir siyaset, ortası olmayan bir gerçeklik yarattı.
Bir başka bakış açısıyla Trump, Amerika’yı değil ama kendisini yeniden “büyük” yapmak istiyor olabilir. Başkanlık kampanyaları bir nevi gösteri sahnesi; Trump için de kendi markasını parlatmanın en etkili yolu. Dava üstüne dava açılmış, ticari imparatorluğu sallantıda, kamuoyu güveni sorgulanır halde. Fakat tüm bunlar, bir Trump için değil, sıradan biri için sorun olurdu. Trump için ise bu durum, “kurban” rolüne bürünüp daha da güçlenme fırsatı.
Peki ya dış politika? Trump, uluslararası ilişkileri bir poker masası gibi görüyor. Müttefikleri pazarlıkla, düşmanları tehditle idare etmeye çalışıyor. Diplomasi değil; daha çok “Sen kimsin?” retoriğiyle ilerliyor. NATO mu? “Bize para versinler.” Çin mi? “Ticaret savaşını ben kazanırım.” Ortadoğu? “Askerleri çekin, petrolü bırakmayın.” Bu anlayışla dünya barışı değil ama küresel belirsizlik gayet güzel besleniyor.
Yani ne yapmaya çalıştığı sorusu belki de yanlış. Trump bir şey “çalışmıyor.” O sadece yapıyor. Düşünmeden, planlamadan, filtrelemeden. Politikaları bir strateji ürünü değil; daha çok sabah kalkınca attığı tweet kadar spontane. Ve belki de en ürkütücü olanı da bu: Kestirilemezliği. Kestirilemezliğiyle hem hayranlık hem korku uyandırıyor. Seveni “dürüst” diyor, sevmeyeni “kaotik.” Ama herkes bir konuda hemfikir: Trump, ne yapıyorsa etkili yapıyor.
Sonuç olarak, Donald Trump ne yapmaya çalışıyor? Belki de kendisine bile sormadığı bir soru bu. Ama kesin olan şu: Yaptıklarıyla dünya sahnesinde hâlâ başrolde ve bu tiyatroda herkes istemese de yer bulmak zorunda kalıyor. Çünkü Trump’ın sahnesinde ışık hep onun üstünde, geri kalan herkes sadece figüran.