(Müdahale mi, Serbest Piyasa mı?)
Dijital devrim, ekonomik ve sosyal dokuyu yeniden şekillendiriyor. Yapay zekâ, blockchain, nesnelerin interneti (IoT) ve platform ekonomisi gibi teknolojiler, üretimden tüketime her alanı dönüştürürken, devletin rolüne dair temel bir soruyu gündeme getiriyor: Dijital ekonomi çağında devlet müdahaleci mi olmalı, yoksa serbest piyasanın dinamiklerine mi güvenmeli? Bu soruya yanıt, “ya o ya bu” ikileminden ziyade, dengeli ve esnek bir yaklaşım gerektiriyor.
1. Serbest Piyasanın Gücü: İnovasyon ve Ölçeklenebilirlik
Serbest piyasa savunucuları, dijital ekonominin doğasının “az kural, çok yenilik” ile uyumlu olduğunu vurgular. Örneğin, 1990’larda internetin düzenlenmemiş yapısı, Google, Amazon gibi küresel devlerin doğuşuna zemin hazırladı. Girişimcilik ekosistemleri (Silikon Vadisi, Çin’in BAT şirketleri), devlet müdahalesinin minimal olduğu ortamlarda filizlendi.
Ancak serbest piyasanın karanlık yüzleri de var:
- Tekelci Eğilimler: Dijital platformlar, ağ etkisiyle hızla piyasa hakimiyeti kazanıyor (Meta’nın sosyal medyadaki payı %65’i aşıyor).
- Veri Güvenliği ve Eşitsizlik: Kişisel verilerin ticarileştirilmesi, mahremiyet ihlallerini artırırken, dijital uçurum (örneğin, kırsal kesimde internet erişimi) toplumsal eşitsizliği derinleştiriyor.
2. Devlet Müdahalesinin Gerekçeleri: Piyasa Başarısızlıkları ve Kamusal Çıkar
Devletin dijital ekonomideki rolü, “düzenleyici çerçeve kurucu” ve “hakem” olmaktan ibaret değil. Kritik alanlar şunlar:
- Rekabetin Korunması: AB’nin Dijital Piyasalar Yasası (DMA), Google ve Meta gibi “bekçi” firmaların haksız rekabetini sınırlamayı hedefliyor.
- Veri Mahremiyeti: GDPR gibi düzenlemeler, şirketleri veri toplama süreçlerinde şeffaflığa zorluyor.
- Altyapı Yatırımı: Güney Kore’nin 5G ve fiber altyapıya yaptığı yatırım, dijital ekonomiye geçişi hızlandırdı.
- Etik ve Sosyal Adalet: Yapay zekâdaki algoritmik önyargılar (örneğin, işe alım süreçlerinde cinsiyet ayrımcılığı) ancak devlet denetimiyle minimize edilebilir.
Ancak aşırı müdahale riskleri de göz ardı edilmemeli:
- İnovasyonun Baskılanması: Katı düzenlemeler, startup’ların ölçeklenmesini engelleyebilir (örneğin, Hindistan’daki veri lokalizasyon kuralları).
- Küresel Rekabette Geri Kalma: Çin’in “Büyük Ateş Duvarı” dışındaki ülkeler, aşırı regülasyonla teknoloji şirketlerini kaçırabilir.
3. Denge Nasıl Sağlanır? Akıllı Regülasyon ve İş Birliği
Dijital ekonomide devlet, “akıllı düzenleyici” rolü üstlenmeli:
- Esnek ve Uyarlanabilir Politikalar: Singapur’un FinTech düzenleme sandbox’u, yenilikçi şirketlere test ortamı sunarken tüketiciyi koruyor.
- Kamu-Özel Ortaklıkları: Estonya’nın e-devlet sistemi, devletin dijital altyapıyı inşa edip özel sektörü ekosisteme dahil etmesiyle başarılı oldu.
- Küresel İş Birliği: Dijital vergilendirme (OECD’nin Küresel Asgari Kurumlar Vergisi) ve siber güvenlik anlaşmaları, ulus devletlerin tek başına çözemeyeceği sorunlara çözüm sunabilir.
4. Gelecek Senaryosu: Devlet Bir “Katalizör” Olmalı
Dijital çağda devlet, ne “görünmez el”e tamamen teslim olmalı ne de teknolojik gelişmeyi bürokrasiyle boğmalı. Aksine:
- Yatırımcı: Yapay zekâ ve kuantum hesaplama gibi alanlarda AR-GE fonları sağlamak.
- Eğitmen: Dijital okuryazarlık programlarıyla iş gücünü geleceğe hazırlamak.
- Koruyucu: Tüketici hakları ve çevresel sürdürülebilirlik (örneğin, NFT’lerin enerji tüketimi) için standartlar belirlemek.
Son Söz
Dijital ekonomi, devleti “ya müdahale ya serbest piyasa” ikilemine değil, stratejik ortaklıklar kuran, dinamik düzenlemeler geliştiren ve küresel iş birliğine açık bir aktöre dönüştürüyor. Tıpkı 20. yüzyılda elektrik ve otomobilin yarattığı devrimde olduğu gibi, devlet bu kez de “dijital refah devleti” kimliğiyle toplumsal faydayı gözetmeli. Unutulmamalı: Teknoloji tarafsız bir araçtır; onu insanlığın yararına yönlendirecek olan, dengeli ve ileri görüşlü politikalar olacaktır.