Teknolojinin baş döndürücü hızı, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir dönüşümü tetikliyor. Yapay zekâ, büyük veri, nesnelerin interneti ve blockchain gibi teknolojiler, yalnızca üretim ve tüketim biçimlerini değil, devletlerin ekonomik politikalarını da kökten değiştiriyor. Dijital çağ, geleneksel iktisat teorilerini sorgularken, politika yapıcılarına da “yenilikçilik” ile “düzenleyicilik” arasında hassas bir denge kurma zorunluluğu getiriyor. Peki, bu yeni dünyada sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik model nasıl inşa edilebilir?
1. Dijital Çağın Ekonomi Politiği: Temel Dinamikler
Dijitalleşme, ekonomik değer yaratma süreçlerini yeniden tanımlıyor. Veri, petrolün yerini alan yeni bir meta haline gelirken, Google, Amazon ve Tencent gibi platform şirketleri, küresel piyasalarda adeta “dijital devletler” gibi hareket ediyor. Bu durum, geleneksel rekabet ve vergi politikalarını çıkmaza sürüklüyor. Örneğin, dijital şirketlerin fiziksel varlık gerektirmeden küresel ölçekte kâr elde etmesi, OECD’nin “BEPS” (Base Erosion and Profit Shifting) projesi gibi çözüm arayışlarını zorunlu kılıyor.
Aynı zamanda, otomasyon ve yapay zekâ, istihdamın geleceği konusunda endişeleri artırıyor. McKinsey’in tahminlerine göre, 2030’a kadar 800 milyon kişi meslek değiştirmek zorunda kalabilir. Bu durum, “evrensel temel gelir” gibi radikal sosyal politika önerilerini gündeme taşıyor. Ancak, teknolojinin yıkıcı etkisi kadar fırsatları da var: Dijital eğitim platformları, uzaktan çalışma modelleri ve yeşil teknolojiler, eşitsizliklerin azaltılmasına katkı sunabilir.
2. Yeni İktisat Politikaları: Düzenleme mi, Destek mi?
Dijital ekonomi, devletlerin klasik müdahale araçlarını (vergi, teşvik, regülasyon) yeniden düşünmesini gerektiriyor. İşte üç kritik başlık:
a. Rekabet ve Tekel Tartışmaları
Dijital platformların pazar gücü, geleneksel tekel tanımlarını aşıyor. Amazon’un e-ticaret algoritmaları veya Google’ın arama motoru baskınlığı, “veri tekeli” kavramını doğuruyor. Avrupa Birliği’nin Dijital Piyasalar Yasası (DMA), bu şirketlere “dijital bekçi” statüsü getirerek kullanıcı verilerinin paylaşımını zorunlu kılıyor. Ancak, inovasyonu baskılamadan rekabeti nasıl koruyacağız?
b. Vergi Adaleti ve Küresel İş Birlikleri
Dijital şirketlerin vergi yükümlülüklerini düşük vergili ülkelere kaydırması, uluslararası gerilimlere yol açıyor. Fransa’nın “dijital hizmet vergisi” veya Türkiye’nin “dijital reklam vergisi“, bu arayışın somut örnekleri. Ancak, tek taraflı adımlar yerine OECD liderliğindeki %15 küresel kurumlar vergisi gibi çok taraflı anlaşmalar kalıcı çözüm olabilir.
c. İşgücü Piyasaları ve Sosyal Koruma
Gig ekonomisi (uberleşme), çalışanları sosyal güvenlik şemsiyesinin dışına itiyor. İspanya’nın “riders yasası” veya Kaliforniya’nın AB-5 düzenlemesi, platform çalışanlarına sigorta hakkı tanıyor. Ancak, dijital çağın esnekliği ile sosyal güvenlik arasındaki denge nasıl kurulacak?
3. Dijital Bağımsızlık ve Ulusal Stratejiler
Çin’in Yapay Zekâ 2030 Planı, ABD’nin CHIPS ve Bilim Yasası, Avrupa’nın Dijital On Yıl Hedefleri… Tüm bu girişimler, teknolojik egemenlik mücadelesinin yansımaları. Kritik soru şu: Ülkeler, dijital altyapılarını (5G, bulut bilişim, yarı iletkenler) kontrol ederken, küresel tedarik zincirlerinden nasıl kopmadan ilerleyebilir? Hindistan’ın DPI (Digital Public Infrastructure) modeli, Aadhaar ve UPI sistemleriyle dijital kamu hizmetlerinde öne çıkıyor. Benzer şekilde, Türkiye’nin yerli bulut projesi GCloud, veri güvenliği açısından önemli bir adım.
4. İnsan Odaklı Bir Dijital Ekonomi Mümkün mü?
Dijitalleşme, insanlığı “veri sömürgeciliği” veya “algoritmik ayrımcılık” gibi risklere sürükleyebilir. Ancak, etik kurallar ve şeffaf yapay zekâ çerçeveleriyle bu tehditler minimize edilebilir. Estonya’nın e-devlet sistemi, dijital demokrasinin başarılı bir örneği. Aynı zamanda, dijital okuryazarlık programları, toplumları dönüşüme hazırlamak için hayati.
Sonuç: Dijital Çağın İktisadı, Çok Disiplinli Bir Yaklaşım Gerektiriyor
Dijital ekonomi politikaları, teknoloji, hukuk, sosyoloji ve etiğin kesişiminde şekillenmeli. Devletler, inovasyon ekosistemlerini desteklerken (Ar-Ge teşvikleri, startup hibe programları), dijital hakları da anayasal güvence altına almalı. Küresel iş birliği olmadan vergi adaleti veya siber güvenlik sağlanamaz. Unutmamalıyız: Dijitalleşme bir amaç değil, insan refahını artıracak bir araç olmalı.
Bu yolculukta, politika yapıcıların cesur adımlar atması, akademinin eleştirel perspektif sunması ve sivil toplumun denetleyici rol üstlenmesi gerekiyor. Dijital çağın ekonomisi, ancak kolektif bir akılla adil ve dirençli olabilir.










