Küresel piyasalarda son yıllarda neredeyse tartışmasız bir hâkimiyet kuran dolar, artık eskisi kadar “dokunulmaz” görünmüyor. Deutsche Bank’ın son değerlendirmesi, bu algının neden değişmeye başladığını net biçimde ortaya koyuyor. Bankanın döviz stratejistlerinin hazırladığı rapora göre dolar, ticaret ağırlıklı bazda 2026 sonuna kadar yaklaşık yüzde 6 oranında değer kaybedebilir. Bu öngörü, sadece teknik bir kur tahmini değil; aynı zamanda küresel ekonomik dengelerdeki dönüşümün de güçlü bir yansıması olarak okunmalı.
Bir dönem piyasalarda fiyatlamaları belirleyen “Trump şoku”nun artık geride kaldığı görüşü, raporun en dikkat çekici tespitlerinden biri. ABD’de korumacı politikaların, ticaret savaşlarının ve sert söylemlerin yarattığı belirsizlik ortamı, dolar için uzun süreli bir destek sağlamıştı. Ancak bugün gelinen noktada bu etkinin büyük ölçüde sindirildiği, hatta tersine döndüğü ifade ediliyor. Daha açık bir ifadeyle, dolar artık jeopolitik şoklardan değil, kendi yapısal sorunlarından etkileniyor.
Bu sorunların başında ABD’nin giderek genişleyen cari işlemler açığı geliyor. Küresel sermaye uzun süre bu açığı finanse etmekte isteksiz davranmadı; fakat faiz döngülerinin yön değiştirmesiyle birlikte bu durum sorgulanır hâle geldi. ABD Merkez Bankası’nın sıkılaştırma politikasının sonuna yaklaşılması ve önümüzdeki dönemde daha gevşek bir para politikası ihtimalinin güçlenmesi, doların getiri avantajını da zayıflatıyor. Değerleme göstergeleri ise doların uzun vadeli ortalamalara göre hâlâ pahalı olduğunu ortaya koyuyor. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, doların küresel ölçekte cazibesini kademeli olarak kaybetmesi şaşırtıcı değil.
Buna karşın Avrupa cephesinde daha dengeli ve umut verici bir tablo çiziliyor. Euro/dolar paritesinin 2026 sonunda 1,25 seviyesine ulaşabileceği beklentisi, sadece doların zayıflamasına değil, Avrupa’nın görece güçlü duruşuna da bağlanıyor. Avrupa ekonomilerinde döngüsel toparlanmanın başlaması, enerji şoklarının etkisinin azalması ve bölgenin güçlü dış finansal pozisyonu, euroyu destekleyen temel başlıklar arasında yer alıyor. Küresel büyümenin yeniden ivme kazanması hâlinde, Avrupa’nın ihracat kapasitesi ve cari denge avantajı daha görünür hâle gelebilir.
Bu noktada önemli olan, sürecin ani bir kırılma şeklinde değil, zamana yayılan bir yeniden dengeleme olarak ilerlemesi. Deutsche Bank’ın da altını çizdiği gibi, doların değer kaybı 2025 yılında önceki tahminlere kıyasla daha yavaş gerçekleşebilir. Bu da yatırımcılar açısından keskin pozisyonlardan ziyade, temkinli ve uzun vadeli stratejilerin öne çıkacağı bir döneme işaret ediyor.
Önümüzdeki yıllar, doların mutlak üstünlüğünün sorgulandığı, rezerv para tartışmalarının yeniden alevlendiği ve portföy dağılımlarının çeşitlendiği bir dönem olabilir. Euro’nun yanı sıra diğer para birimleri ve alternatif varlıkların da daha fazla konuşulması muhtemel. Ancak bugünden bakıldığında açık olan şu: Küresel finans sistemi tek bir para biriminin gölgesinde kalmak istemiyor ve bu değişim yavaş ama kararlı adımlarla ilerliyor.










