JPMorgan’ın güncel analizi, kripto piyasasındaki genel toparlanma havasına rağmen, iki önemli yenilikçi alanın – Merkeziyetsiz Finans (DeFi) ve varlık tokenizasyonu – hâlâ beklenen dönüştürücü sıçramayı yapamadığını ortaya koyuyor. Rapora göre, her iki alan da 2021’in coşkulu zirvelerinin gerisinde kalmaya devam ediyor ve asıl endişe verici olan, bu teknolojilerin hâlâ büyük ölçüde “kripto yerlileri” denen dar bir çevreyle sınırlı kalması.
DeFi tarafında durum iç açıcı değil. Ekosistemde kilitli toplam değer (TVL), 2022’de yaşanan çöküşün yaralarını sarmakta zorlanıyor ve rekor seviyelerin oldukça altında seyrediyor. Bu durgunluğun arkasındaki temel neden, kurumsal yatırımcıların bu alana beklenen ilgiyi göstermemesi. KYC özellikli dijital kasalar veya izinli borç verme havuzları gibi kurumsal ihtiyaçlara yönelik uyumlu altyapılar geliştirilmiş olsa da, çözülemeyen iki büyük engel var: Derin düzenleyici belirsizlikler ve akıllı kontratlarla ilgili süregüvenlik endişeleri. Bu belirsizlik ve risk ortamı, büyük paraların DeFi’ye akmasının önündeki en büyük set olarak duruyor.
Tokenizasyon cephesinde ise durum “sınıfta kalmak” olarak nitelendiriliyor. Rakamlar ilk bakışta umut verici gibi görünebilir: yaklaşık 25 milyar dolarlık tokenize varlık ve 8 milyar dolarlık tokenize tahvil. Ancak JPMorgan’ın vurguladığı acı gerçek, bu girişimlerin büyük çoğunluğunun ya likiditeden yoksun olması ya da yalnızca deneysel nitelik taşıması. BlackRock’ın BUIDL fonu veya Broadridge’in DLR platformu gibi öncü ve teknolojik olarak başarılı örnekler bulunsa da, bunlar henüz geniş çaplı bir benimseme ve gerçek piyasa dinamikleri yaratabilmiş değil. Daha da çarpıcı olan, özel piyasalardaki tokenizasyon faaliyetlerinin çok az sayıda oyuncu elinde yoğunlaşması ve ikincil piyasa işlemlerinin neredeyse hiç var olmaması. Geleneksel finansın işlem şeffaflığı yerine “karanlık havuz” (dark pool) gibi kapalı sistemleri tercih etme eğilimi, blokzincirin temel vaatlerinden biri olan şeffaflıkla doğrudan çelişiyor ve benimsemeyi engelliyor.
JPMorgan’ın analistleri, tüm bu tablo karşısında çarpıcı bir sonuca varıyor: Mevcut düzenleyici çabalar (örneğin ABD SEC’in “Project Crypto” gibi girişimleri) bile bu temel sorunu çözmekte yetersiz kalabilir. Çünkü kökündeki problem, teknolojik olmaktan çok ihtiyaç ve teşvikle ilgili: Geleneksel finans dünyası, bugün itibarıyla blokzincire gerçekten ihtiyaç duymuyor gibi görünüyor. Kurulu sistemler, mevcut yöntemlerle işlemeye devam edebiliyor, kâr elde edebiliyor ve riskleri (en azından kendi bildikleri şekilde) yönetebiliyorlar. DeFi’nin sunduğu verimlilik artışı veya tokenizasyonun getirdiği likidite potansiyeli, bu sektörün aktörleri için henüz mevcut zorluklara, düzenleyici karmaşaya ve güvenlik endişelerine değecek kadar cazip ve zorunlu bir teklif sunamıyor.
Bu tablo, teknolojinin potansiyelini inkar etmek anlamına gelmiyor. Ancak, gerçek bir kitlesel benimseme ve “büyük sıçrama” için sadece teknolojinin olgunlaşması yetmiyor. Ya geleneksel finansın mevcut sistemlerde ciddi bir tıkanma yaşayıp alternatiflere mecbur kalması gerekecek, ya da DeFi/tokenizasyon ekosisteminin kurumsal dünyanın güvenini kazanması için çok daha sağlam, düzenleyici çerçevesi belirgin ve kullanıcı dostu çözümler sunması gerekecek. Şu anki veriler, ikincisinin gerçekleşmesinin sanılandan daha uzun ve sancılı bir yol olabileceğine işaret ediyor. Belki de 2021’in spekülatif coşkusundan sonra, sağlam temeller üzerinde yavaş ama kalıcı bir büyüme dönemi, bu devrimci teknolojiler için en sağlıklı yol olacak.










