Çin’in Altın Stratejisi ve Küresel Ekonomi Üzerindeki Yansımaları

Çin Merkez Bankası’nın (PBoC) son dönemde izlediği altın rezervlerini artırma politikası, küresel finans piyasalarında dikkatle izleniyor. Banka, Kasım ayında başlattığı alım sürecini aralıksız sürdürerek üst üste onuncu ayda da rezervlerine altın ekledi. Ağustos ayında yapılan 0,06 milyon troy ons ek alımla toplam rezerv miktarı 74,02 milyon troy onsa ulaştı. Bu süre zarfında Çin’in yaptığı toplam alım 1,22 milyon troy ons seviyesine geldi. Böylece PBoC, hem jeopolitik riskler hem de doların geleceğine dair belirsizlikler karşısında güçlü bir güvence mekanizması oluşturma çabasında olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Altın alımlarındaki bu istikrarlı artış, yalnızca Çin’in stratejik tercihi değil, aynı zamanda küresel para sisteminde yaşanan dönüşümün de bir göstergesi. ABD dolarının uzun yıllardır uluslararası rezerv para olarak taşıdığı ağırlığın, özellikle son yıllarda jeopolitik gerilimler ve Fed politikaları nedeniyle sorgulanmaya başlanması, ülkeleri farklı varlıklara yönelmeye zorluyor. Bu noktada altın, tarihsel güvenilirliği ve siyasi bağımsızlığı sayesinde merkez bankaları için öne çıkan bir seçenek haline geliyor.

Küresel ölçekte altın fiyatlarının rekor seviyelere ulaşması da bu gelişmelerin bir yansıması. Goldman Sachs’ın son analizleri, külçe altının bu yıl yüzde 30’dan fazla değer kazanarak 3.500 doların üzerine çıktığını gösteriyor. Banka ayrıca, Fed’in bağımsızlığına yönelik endişelerin artması halinde fiyatların 5.000 dolar seviyesine yaklaşabileceğini öngörüyor. Bu, yalnızca Çin’in değil, birçok ülkenin rezerv stratejisini yeniden gözden geçirmesine neden olacak türden bir projeksiyon.

Dünya Altın Konseyi’nin raporlarına göre, fiyat artışları merkez bankalarının alım hızını yavaşlatıyor olsa da artan jeopolitik riskler resmi sektör talebini desteklemeye devam edecek. Özellikle ABD ile Çin arasındaki ticaret ve teknoloji gerilimleri, Avrupa’daki enerji belirsizlikleri ve gelişmekte olan ülkelerde artan kırılganlıklar, altını yeniden güvenli liman kimliğiyle öne çıkarıyor.

Çin’in bu hamlesinin diğer ülkeler için de bir model oluşturması muhtemel. Hindistan, Rusya, Türkiye gibi ülkeler son yıllarda rezervlerinde altına daha fazla yer açmaya başladı. Bu eğilimin güçlenmesi, uluslararası para sisteminde doların ağırlığını kademeli olarak azaltabilir. Her ne kadar dolar hâlâ rezerv para konumunu korusa da, merkez bankalarının altına yönelmesi çok kutuplu bir finansal düzenin işaretlerini taşıyor.

Önümüzdeki dönemde altının sadece bir rezerv aracı değil, aynı zamanda jeopolitik strateji unsuru olarak da öne çıkacağı söylenebilir. Çin’in adımları, Batı merkezli finansal düzene karşı alternatif oluşturma arayışının somut bir parçası olarak okunmalı. Bu süreçte altın fiyatlarının dalgalı seyri yatırımcılar için hem fırsat hem de risk barındırmaya devam edecek.

Sadece merkez bankalarının değil, bireysel yatırımcıların da altına olan ilgisinin artması muhtemel. Faiz politikaları, doların yönü ve küresel siyasetteki gelişmeler, altın piyasasının geleceğini şekillendirecek temel unsurlar olacak. Çin’in bu uzun vadeli hamlesi ise, önümüzdeki yıllarda altının finansal sistemdeki rolünü yeniden tanımlayabilecek kadar güçlü bir etki yaratabilir.