Çelik Savaşları: Küresel Ticarette Korumacılık Yeni Bir Döneme Giriyor

Küresel ekonomi, uzun süredir serbest ticaret ilkeleri etrafında şekilleniyor olsa da, stratejik sektörler söz konusu olduğunda korumacılığın cazibesi çoğu ülke için hep diri kaldı. Çelik sektörü de bunun en canlı örneği. Son aylarda yaşanan gelişmeler, dünya genelinde ticaretin giderek daha korumacı bir zemine kaydığını ve bunun baş aktörlerinden birinin yine çelik olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.

Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Brezilya, İngiltere, Kanada, Ukrayna, Malezya, Tayvan ve Hindistan gibi önemli ekonomiler, çelik ithalatına karşı yeni tarifeler, anti-damping önlemleri ve kotalar getirerek adeta küresel bir çelik savaşı başlatmış durumda. Her ülke, kendi yerli sanayisini ayakta tutmaya çalışırken, küresel tedarik zinciri yeni bariyerlerle karşılaşıyor.

ABD’nin başı çektiği bu yeni dalgada, geçtiğimiz günlerde Cezayir, Bulgaristan, Mısır ve Vietnam’dan gelen inşaat demirine karşı başlatılan anti-damping ve sübvansiyon soruşturması dikkat çekti. İlk hesaplamalara göre damping marjları, Cezayir için %127, Mısır için %128 ve Vietnam için %117 gibi çarpıcı oranlarda. Bu, neredeyse bu ülkelerden gelen ürünlerin maliyetinin yarısından fazlasının damping sayılacak düzeyde avantaj sağladığını gösteriyor. ABD, Trump döneminde iyice yükselen ticari korumacılık eğilimini Biden sonrasında da belli ölçüde sürdürdü; şimdi yeniden Trump’ın aday olması ve çelik tarifelerini artırma söylemleri ABD piyasasında fiyatları yukarı taşırken, ithalata da ağır yükler bindiriyor.

Benzer bir tablo Çin’de de var. Çin, Avrupa Birliği, İngiltere, Güney Kore ve Endonezya’dan gelen paslanmaz çelik ithalatına uyguladığı anti-damping vergilerini beş yıl daha uzatarak yerli üreticilerini korumayı sürdüreceğini gösterdi. Çin aslında küresel piyasalarda ucuz ihracat yapan taraf olarak eleştirilirken, iç pazarda tam tersine ithalata kalkanlar örmeye devam ediyor. Bu, Çin’in küresel ticarette iki yönlü bir koruma stratejisi izlediğinin açık göstergesi.

Brezilya, uzun süredir Çin’in agresif fiyat politikalarından şikayetçiydi. Şimdi Çin, Hindistan ve Endonezya’dan gelen sıcak haddelenmiş çelik ürünlerine karşı kapsamlı bir soruşturma başlattı. Güney Amerika’da yerli üreticilerin bu baskıyı daha fazla tolere edememesi, hükümetlerin milliyetçi sanayi politikalarına yönelmesini kaçınılmaz kılıyor.

İngiltere ve Kanada da benzer reflekslerle hareket ediyor. İngiltere, Vietnam, Güney Kore ve Cezayir’den gelen çelik ürünlerine yönelik ithalat kotalarını sert şekilde daraltmaya hazırlanıyor; kotayı aşan ürünlerde ek %25 vergi öngörüyor. Kanada ise çeliği genel olarak daha sıkı bir rejime bağladı; ABD dışındaki kaynaklardan gelen çelik için kota aşımı halinde ek vergi getirdi.

Ukrayna’da ise durum biraz daha karmaşık. Türkiye’den gelen ucuz haddelenmiş çelik ürünleri, Ukrayna pazarında %50’nin üzerinde paya ulaştı. Bazı segmentlerde bu oran %80-90’ları buluyor. Türkiye’nin nispeten ucuz Rus hammaddesine erişerek rekabet avantajı sağlaması, Ukrayna’da yerli üretimi zorluyor. Ukrayna’da uzmanlar, Avrupa Birliği’nin sert anti-damping prosedürlerini örnek almaya ve menşe kontrollerini sıkılaştırmaya çağırıyor. Bu aslında savaşın yıprattığı Ukrayna’da sanayinin ayakta kalması için son derece kritik.

Asya’da Malezya ve Tayvan da boş durmuyor. Malezya, Çin, Güney Kore ve Vietnam’dan gelen galvanizli ürünlerde %3,86 ila %57,9 arasında geçici vergiler uygulamaya başladı. Nihai karar Kasım’da açıklanacak. Tayvan ise Çin’den gelen sıcak haddelenmiş çeliğe %20’yi aşan oranlarda geçici anti-damping vergisi koydu. Hindistan’da hükümet, korunma vergisini %12’den %24’e yükseltmeyi değerlendiriyor, aynı zamanda düşük kül içerikli met kok ithalatına kota getirdi.

Bu korumacılık dalgasının altında aslında birkaç temel motivasyon var. Birincisi, stratejik sektörleri koruma içgüdüsü. Çelik; savunmadan ulaşıma, inşaattan enerjiye kadar pek çok kritik endüstrinin temel girdisi. İkincisi ise iç pazarda istihdamın ve ekonomik döngünün sürdürülmesi. Yerli üreticilerin kapanması, doğrudan işsizliğe ve ekonomik kırılganlığa neden olabiliyor. Üçüncüsü de Çin’in “devlet destekli üretim & ihracat” modeliyle sağladığı fiyat avantajına karşı koyabilmek.

Bu tablo içinde sıcak haddelenmiş rulo (HRC) piyasasında Haziran 2025 itibarıyla ilginç bir fiyat eğrisi oluştu. Avrupa’da HRC fiyatları %10’un üzerinde düşerek 575 euro/ton düzeyine indi. Güney Avrupa ithalat fiyatları daha da düşük; 475 euro/ton CIF seviyesinde. Yerli üreticiler pazar payı kaybetmemek için fiyatları 570 euro/tonun altına çekti. Çin’de zayıf makroekonomik veriler nedeniyle fiyatlar %1,6 gerileyerek 475,5 dolar/ton FOB seviyesine indi. ABD’de ise tam tersi, Trump yönetiminin yeni koruma tarifeleri sayesinde fiyatlar %1,1 artarak 986,6 dolar/ton düzeyine çıktı. Yani dünya çapında aynı ürünün fiyatı %50-100 bandında oynayabiliyor; bu da ticaret politikalarının fiyat dengelerini nasıl kökten değiştirdiğini gösteriyor.

Bütün bu tablo, küresel ticaretin serbest rekabet idealinden giderek uzaklaştığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Çelik üzerinden şekillenen bu yeni korumacı dalga, önümüzdeki yıllarda başka sektörlere de yayılabilir. Ülkeler stratejik sektörlerinde kendilerini daha izole ve korunaklı hale getirirken, küresel tedarik zincirlerinin karmaşıklığı da artacak. Bu durum, bir yandan iç pazarları korurken, diğer yandan nihai ürün fiyatlarını ve küresel enflasyonu yukarı çekecek riskleri içinde barındırıyor.

Kısacası, “çelik savaşları” sadece sanayi politikalarını değil, küresel ekonomi mimarisini de yeniden şekillendiriyor. Önümüzdeki dönemde, ülkeler arası ticaret anlaşmaları ve Dünya Ticaret Örgütü çatısı altındaki ihtilaflar daha sık gündeme gelebilir. Bu da hem iş dünyası hem tüketiciler için daha oynak bir fiyat ve tedarik ortamı anlamına geliyor. Gözümüz bu yeni ticaret cephelerinde olacak.