Büyüme mi İstikrar mı? Ekonomik Dönemeçte Stratejik Tercihler

Ekonomi politikalarının en temel ikilemlerinden biri, “büyüme” ile “istikrar” arasındaki dengeyi kurmakta yatar. Bir yanda istihdam yaratacak, refahı artıracak ve küresel rekabette ülkeyi öne çıkaracak büyüme hamleleri, diğer yanda enflasyonu dizginleyecek, mali disiplini koruyacak ve kırılganlıkları azaltacak istikrar arayışı… Peki, ekonomik dönemeçlerde bu iki hedef nasıl uzlaştırılabilir? Stratejik tercihler neye göre belirlenmeli?

Büyümenin Cazibesi ve Riskleri

Büyüme, ekonomiler için bir “yaşam belirtisi” sayılır. Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) artışı, yatırımların canlanması, ihracatın yükselmesi ve işsizliğin düşmesi, hükümetlerin en çok öne çıkardığı göstergelerdir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yüksek büyüme oranları siyasi meşruiyetin de temel dayanağıdır. Ancak bu süreç, kontrolsüz genişleme politikalarıyla desteklendiğinde, balonlar, aşırı borçlanma ve enflasyonist baskılar kaçınılmaz hale gelir.

Örneğin, 2000’lerin başında “yüksek büyüme” hedefiyle faizleri baskılayan ve kredi genişlemesine izin veren politikalar, 2008 küresel krizinin tetikleyicilerinden biri oldu. Benzer şekilde, Türkiye’de 2018 sonrası döviz kuru şokları, büyüme odaklı ancak kur riskini göz ardı eden politikaların istikrarla çatıştığının somut bir örneğiydi.

İstikrarın Önemi ve Bedeli

İstikrar ise ekonomide “sürdürülebilirliğin” anahtarıdır. Enflasyonun kontrol altında tutulması, bütçe açıklarının makul seviyelerde kalması ve dış dengelerin korunması, uzun vadede büyümenin de temelidir. Ne var ki, istikrar odaklı politikalar (sıkı para politikası, kemer sıkma, regülasyonlar) kısa vadede büyümeyi yavaşlatabilir, işsizliği artırabilir ve sosyal tepkilere yol açabilir.

Avro Bölgesi’nde 2010’lu yıllarda yaşanan borç krizi sonrası uygulanan kemer sıkma politikaları, Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde ekonomik daralmaya ve toplumsal huzursuzluklara neden oldu. Öte yandan, Almanya’nın 2000’lerde uyguladığı mali disiplin ve yapısal reformlar, uzun vadede Avrupa’nın en dirençli ekonomisini inşa etti.

Denge Nasıl Sağlanır?

Bu ikilemi aşmanın yolu, stratejik esneklikten geçer. Ekonomi yönetimleri, iç ve dış şoklara karşı hazırlıklı olmalı, politikalarını “döngüsel” bir yaklaşımla şekillendirmelidir.

  1. Dönemsel Önceliklendirme: Kriz dönemlerinde (COVID-19 gibi) büyüme öncelikli genişlemeci politikalar kaçınılmazdır. Ancak bu politikalar, hedefli ve geçici olmalıdır. Örneğin, dar gelirli kesimlerin desteklenmesi veya Ar-Ge teşvikleri, istikrarı bozmadan büyümeye katkı sağlar. Enflasyonist baskıların arttığı dönemlerde ise merkez bankalarının faiz artırımı gibi araçlarla istikrarı öne alması gerekir.
  2. Yapısal Reformlar: Büyüme ve istikrarı uzlaştırmak için verimlilik artışı kritiktir. Eğitim, teknoloji altyapısı ve hukuk sistemi gibi alanlarda reformlar, ekonomiyi hem daha rekabetçi hem de daha dirençli hale getirir. Güney Kore’nin 1997 Asya krizi sonrası uyguladığı teknoloji odaklı politikalar, bu duruma iyi bir örnektir.
  3. Kurumsal Güven: Para politikası kurullarının bağımsızlığı, mali kuraların şeffaflığı ve piyasa aktörlerinin öngörülebilirliği, istikrarın olmazsa olmazıdır. Türkiye’de 2021’den itibaren uygulanan “yeni ekonomi modeli” tartışmaları, kurumsal güven eksikliğinin yarattığı belirsizliği gözler önüne serdi.

Türkiye Özelinde Kritik Sorular

Türkiye, son yıllarda “yüksek büyüme” ile “istikrar” arasında sıkışmış bir tablo çiziyor. 2022’de %5,6’lık büyümeye rağmen %85’e yaklaşan enflasyon, bu çelişkinin en net göstergesi. Faiz indirimleriyle büyümeyi canlı tutma stratejisi, TL’nin değer kaybı ve ithalat maliyetlerini artırarak dış dengeyi zorluyor. Bu noktada, ihracata dayalı büyüme modeli ve yerli üretim hamleleri doğru adımlar olsa da, kronikleşen cari açık ve döviz rezervi sorunları, politika uyumunun ne denli hayati olduğunu hatırlatıyor.

Sonuç: Sürdürülebilirlik İçin Akıllı Denge

Ekonomi yönetimi bir “sihirbazlık” değil, akıllı tercihler sanatıdır. Büyüme ve istikrar arasında “ya hep ya hiç” mantığıyla hareket etmek yerine, dinamik bir denge kurulmalı. Bu da ancak:

  • Veriye dayalı politikalar,
  • Esnek kurumsal yapılar,
  • Uzun vadeli vizyon
    ile mümkün. Unutmamak gerekir: Ekonomide asıl zafer, bugünün büyümesini yarının istikrarına feda etmeden kazanılır.