Türkiye ekonomisinde parasal sıkılaştırma temelli program ikinci yılını tamamlarken, merkezi yönetim bütçesi tarafında alarm zilleri çalmaya devam ediyor. 2025 yılının ilk altı ayında bütçe açığı 980,5 milyar liraya ulaştı. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 31,2’lik bir artışı işaret ediyor. Haziran ayında verilen 330,2 milyar liralık açık ise yılın en kötü bütçe performansı olarak kayıtlara geçti.
Bütçede yaşanan bu bozulmanın temel nedenlerinden biri, hızla artan faiz ödemeleri. Haziran ayında faiz dışı harcamalar yüzde 25,6 oranında artarken, faiz harcamaları yüzde 177,7 gibi olağanüstü bir artışla 275,7 milyar liraya yükseldi. Bu tablo, aylık bütçe açığının büyük bölümünün artık faiz kaynaklı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Haziran aylarında faiz ödemelerinin bütçe giderleri içindeki payı bir yılda yüzde 11,5’ten yüzde 22,2’ye, vergi gelirlerine oranı ise yüzde 20,5’ten yüzde 36’ya yükselmiş durumda.
Yılın ilk altı ayında faiz ödemeleri toplamda 1,1 trilyon lirayı aşarken, bu kalem bütçenin en hızlı büyüyen harcama başlığı oldu. İlk yarıdaki vergi gelirlerinin yaklaşık dörtte biri faiz ödemelerine gitmiş durumda. Öte yandan, faiz dışı bütçe dengesi ise fazla vermiş olmasıyla dikkat çekiyor: Yılın ilk altı ayında faiz dışı denge 131 milyar lira fazla verdi. Bu durum, faiz harcamaları hariç tutulduğunda kamu maliyesinde bir disiplin çabası olduğunu gösteriyor. Ancak faiz yükünün bütçeyi neredeyse tek başına açık veren bir yapıya sokması, sürdürülebilirlik açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Cari transferler, personel giderleri ve mal/hizmet alımları da harcamalarda baskı yaratan diğer büyük kalemler olarak öne çıkıyor. Özellikle cari transferlerin 2,5 trilyon liraya ulaşması, sosyal harcamaların büyüklüğünü ve genişliğini yansıtıyor. Personel giderleri ise ilk altı ayda 1,7 trilyon lira ile ikinci büyük kalem oldu. Devletin çeşitli kesimlere yönelik destek ve yükümlülüklerinin büyüklüğü, kamu maliyesinin yapısal yükünü artırıyor.
Gelir tarafında ise vergi gelirlerinde görece başarılı bir performans söz konusu. İlk altı ayda tahakkuk eden vergilerin yüzde 76’sı tahsil edilmiş durumda. Vergi gelirlerinin toplam bütçe gelirlerindeki payı yüzde 85,2’ye çıktı. Ancak vergi dışı gelirlerdeki artışın oldukça düşük kalması, bütçe gelirlerinde çeşitlenmenin yetersiz olduğunu gösteriyor. Özellikle faiz, pay ve cezalardan elde edilen gelirlerde yalnızca yüzde 17,7’lik bir artış söz konusu. Diğer gelir kalemlerinde de hedeflenen tahsilat düzeylerine ulaşılamamış durumda.
Bu gelişmeler, Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen 1 trilyon 950 milyar liralık yıllık bütçe açığı hedefinin ilk yarıda neredeyse yarıya ulaşmasıyla yeni riskler yaratıyor. Özellikle yılın son çeyreğinde harcama baskısının artması beklenirken, kamu maliyesinde daha sıkı bir disiplin sağlanamazsa hedefin aşılması kaçınılmaz hale gelebilir. Faiz ödemeleri, yılın ilk yarısında öngörülen toplam tutarın yüzde 57’sine ulaşarak bu riskin en büyük kaynağı olmayı sürdürüyor.
Bütçenin bozulmasının yalnızca mali değil, aynı zamanda siyasi etkileri de olacaktır. Artan bütçe açığı, daha fazla borçlanma ihtiyacına, bu da daha yüksek faiz maliyetlerine yol açıyor. Bu kısır döngü, ekonomi yönetiminin manevra alanını daraltırken, toplumun refahı üzerinde de baskı oluşturuyor. Faiz dışı harcamalardaki sınırlı artışa rağmen, yüksek faiz ödemeleri kamu kaynaklarının etkin kullanımını engelliyor. Özellikle sosyal harcamaların öncelikli olduğu bir ortamda faiz yükünün bu denli artması, iktisadi önceliklerin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Gelinen noktada Türkiye’nin bütçe politikalarında yalnızca teknik değil, yapısal bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğu açık. Faiz yükünün azaltılması, bütçe gelirlerinin tabana yayılması ve vergi dışı gelirlerin artırılması bu sürecin temel taşları olmalı. Aksi takdirde kamu maliyesindeki bu kırılganlık, parasal sıkılaştırmanın hedeflediği dezenflasyon sürecini de sekteye uğratabilir.
Sonuç olarak, bütçedeki açığın yalnızca bir rakam olmadığını, ekonominin genel sağlığı ve siyasi sürdürülebilirlik açısından önemli bir gösterge olduğunu unutmamak gerekiyor. Bütçe dengesi bozulurken, bu bozulmanın nedenleri kadar sonuçları da kamuoyunun dikkatle izlemesi gereken bir gündem maddesi haline gelmiştir.










