Borsalarda Yükseliş, Endişeler ve Tarihin Yatırımcılara Sunduğu Dersler

Son aylarda küresel borsalar güçlü bir yükseliş ivmesi yakalamış durumda. ABD’nin gösterge endeksi S&P 500 nisan ayından bu yana yaklaşık %31 artış gösterirken, teknoloji şirketlerinin ağırlıkta olduğu Nasdaq Bileşik Endeksi aynı dönemde %43 yükseldi. Bu olağanüstü performans, birçok yatırımcıya umut verse de aynı zamanda ciddi bir tedirginlik kaynağı da oluşturuyor. Amerikan Bireysel Yatırımcılar Derneği’nin (AAII) yaptığı son ankete göre yatırımcıların %43’ü önümüzdeki altı ay için karamsar. Bu tablo, küresel piyasalarda güven ve endişenin aynı anda var olduğunu gösteriyor.

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) önümüzdeki hafta faiz indirimine gitmesi bekleniyor. Belirsizleşen istihdam piyasası bu kararın gerekçelerinden biri olarak öne çıkıyor. İstihdam piyasasının durumu yalnızca Amerikan ekonomisi için değil, küresel ekonominin genel gidişatı açısından da kritik öneme sahip. Zira işten çıkarmalar, tüketici güveninde azalma ve ticaret savaşları gibi faktörler resesyon riskini giderek artırıyor. Goldman Sachs, haziran ayında önümüzdeki 12 ay içinde ABD’de resesyon olasılığını %30 olarak açıklarken, bu oranın nisan ayında %45 olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bu düşüş bir miktar iyimserlik sunsa da resesyon ihtimali hala güçlü biçimde masada duruyor.

Ekonomide daralma ihtimalinin ne zaman gerçekleşeceğini öngörmek imkânsız. Uzmanlar bile resesyonun zamanlaması, süresi ve şiddeti konusunda net bir tahmin yapamıyor. Ancak tarihsel veriler yatırımcılara umut veren bir tablo çiziyor. Borsalar yüzyılı aşkın süredir defalarca resesyon ve kriz yaşamalarına rağmen her defasında toparlanmayı başardı. 1929’dan bu yana ortalama bir ayı piyasası dokuz ay sürerken, boğa piyasalarının ortalama süresi bin günü aşıyor. Bu da uzun vadeli perspektife sahip yatırımcılar için önemli bir güvence niteliğinde.

Geçmiş örnekler bu noktada önemli dersler sunuyor. 2000’lerin başında dot-com balonu patladığında piyasanın yeniden toparlanması yıllar aldı. Henüz yaralar sarılmadan 2008 Küresel Finans Krizi patlak verdi ve bu kriz, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en ağır ekonomik daralma olarak tarihe geçti. S&P 500 ancak 2013 yılında yeni bir zirve görebildi. Buna rağmen 2000’lerin başından bugüne bakıldığında S&P 500’ün toplam getirisi neredeyse %342 oldu. Daha yakın dönemde 2020’de Kovid-19 salgınıyla yaşanan sert düşüşler, 2022’deki kayıplar ve 2025’in başındaki gümrük tarifesi belirsizlikleri de piyasaları sarsmıştı. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında, bu tür dalgalanmaların uzun vadeli yatırımcılar için geçici fırtınalardan ibaret olduğu anlaşılıyor. 25 yıl önce S&P 500 endeks fonuna yatırım yapan bir yatırımcı bugün yatırımlarını dört katına çıkarmış durumda.

Tüm bu veriler ışığında, piyasalardaki dalgalanmalar kısa vadede stres yaratabilir ancak uzun vadede toparlanma olasılığı oldukça güçlüdür. Elbette bu noktada dikkat edilmesi gereken en önemli unsur yatırım yapılan hisselerin kalitesidir. Zayıf bilançoya sahip, rekabet avantajı olmayan ve güçlü bir yönetimden yoksun şirketler ekonomik daralmalarda ayakta kalmakta zorlanabilir. Bu nedenle yatırımcıların portföylerini düzenli olarak gözden geçirmeleri ve sağlam temellere sahip şirketlere odaklanmaları hayati önem taşır. Güçlü finansallara sahip şirketler bile kriz dönemlerinde değer kaybedebilir, ancak toparlanma süreçlerinde çok daha hızlı güçlenme potansiyeline sahiptir.

Sonuç olarak küresel borsalarda yaşanan sert yükselişler heyecan verici olsa da, yatırımcıların dikkatli olması gerekir. Resesyon riskleri halen masada duruyor ve küresel ekonomideki belirsizlikler kolay kolay ortadan kalkmış değil. Ancak tarihin gösterdiği gibi, piyasalarda uzun vadeli kalan, sağlam şirketlere yatırım yapan ve panikle hareket etmeyen yatırımcıların kazanç sağlama ihtimali oldukça yüksek. Piyasalar geçici çalkantılar yaşasa da uzun vadeli büyüme dinamikleri devam ediyor ve sabırlı yatırımcılar için bu durum en büyük avantajı sunuyor.