Borsa, doğası gereği dalgalı bir deniz gibidir. Yatırımcıların beklentileri, küresel gelişmeler, ekonomik veriler ve elbette siyasi atmosfer bu dalgalanmanın yönünü belirleyen unsurların başında gelir. Türkiye gibi politik gündemin sık sık değiştiği ülkelerde ise borsadaki hareketler çoğu zaman siyasetle ilişkilendirilir. Ancak sorulması gereken asıl soru şudur: Borsadaki her düşüş gerçekten siyasetin etkisiyle mi olur, yoksa bu durum çoğu zaman düşüşe gerekçe bulmak için kullanılan kolay bir açıklama mıdır?
Piyasa dinamikleri incelendiğinde, borsanın yalnızca siyasi olaylara değil, küresel ekonomideki en küçük kıpırdanmalara bile tepki verdiği görülür. ABD Merkez Bankası’nın faiz politikaları, Avrupa’daki ekonomik göstergeler, petrol fiyatları veya jeopolitik riskler, İstanbul’daki yatırımcıların kararlarını doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle borsadaki düşüşleri yalnızca iç siyasete bağlamak, resmin tamamını görmemek anlamına gelir. Küresel sermaye akışlarının hızla yön değiştirdiği bir çağda, yatırımcıların duyarlılığı da son derece kırılgandır.
Bununla birlikte, siyaset faktörünü göz ardı etmek de mümkün değildir. Ani gelişmeler, beklenmedik kararlar ya da hukuki süreçler, yatırımcı güvenini bir anda sarsabilir. Borsanın en temel dinamiği güven duygusudur; güven kaybolduğunda satış baskısı kaçınılmaz olur. Bu yüzden siyasi atmosferin etkisi, özellikle kısa vadede, piyasalarda daha belirgin şekilde hissedilir. Ancak uzun vadede şirketlerin kârlılığı, ekonomik büyüme beklentileri ve makro veriler ön plana çıkar.
Borsadaki dalgalanmaların açıklanmasında sıkça başvurulan bir yöntem, düşüşleri tek bir gelişmeye bağlamak ve “sebep” olarak sunmaktır. Bu, yatırımcıların anlamak istediği basit hikâyelerle de örtüşür. Oysa piyasalarda hiçbir hareketin tek nedeni yoktur. Borsadaki sert satışların arkasında, kâr realizasyonlarından küresel risk iştahındaki azalmaya kadar birçok faktör aynı anda rol oynar. Siyaset, bu çoklu nedenlerin sadece görünen yüzü olabilir.
Bazen de siyasetin kendisi değil, piyasanın zaten aradığı bir bahane rol oynar. Uzun süre yükselen endeksler, yatırımcıların kâr satışı yapmasıyla düşüşe geçebilir. Bu tür teknik düzeltmeler, çoğu zaman siyasi olaylarla aynı zamana denk geldiğinde, düşüşün gerekçesi olarak sunulur. Oysa piyasalar zaten böyle bir düzeltmeye ihtiyaç duyuyordur.
Sonuç olarak, borsadaki dalgalanmaların arkasında siyasetin rolü elbette vardır, fakat bu rol tek başına belirleyici değildir. Küresel ekonomik koşullar, yatırımcı psikolojisi, şirketlerin mali tabloları ve beklentiler en az siyasi gelişmeler kadar etkili faktörlerdir. Bu nedenle borsadaki her düşüşü siyasete bağlamak, piyasaları anlamaktan çok, onları yüzeysel açıklamalarla geçiştirmektir. Asıl gerçek, siyasetin zaman zaman düşüş için bir bahane haline getirildiğidir. Yatırımcı için önemli olan, bu bahanelerin ötesine bakıp büyük resmi görebilmektir.










