Son yıllarda hem küresel hem de yerel piyasalarda gözlemlenen ani dalgalanmalar, yatırımcıları ve ekonomi yönetimlerini ciddi biçimde endişelendirmeye başladı. Özellikle hisse senedi piyasaları, zaman zaman ekonomik gelişmelerle orantısız ve aşırı tepkiler vererek ekonomide “kırılganlık” sinyalleri üretmeye başladı. Borsanın bu kadar hassas ve aşırı tepkili hale gelmesinin ardında yalnızca yatırımcı psikolojisi değil, aynı zamanda ekonomik yapının derinleşen kırılganlığı ve finansal sistemdeki yapısal sorunlar da yatıyor.
Borsaların işleyiş mantığı, geleceğe dönük beklentiler üzerine kuruludur. Bu beklentilerdeki küçük bir değişiklik dahi fiyatları ciddi oranda etkileyebilir. Ancak son dönemlerde bu tepkilerin orantısız şekilde büyüdüğü, yani küçük haberlerin veya verilerin büyük fiyat hareketlerine yol açtığı gözleniyor. Bunun temelinde birkaç ana etken bulunmaktadır. Öncelikle, piyasaların aşırı şekilde veri bağımlı hale gelmesi, yani merkez bankalarının açıklamaları, enflasyon verileri, faiz kararları ya da siyasi demeçler gibi unsurların otomatik tepkilere yol açmasıdır. Algoritmik işlemler ve yüksek frekanslı ticaret gibi araçlar, bu tepkileri milisaniyeler içinde zincirleme şekilde büyütebilmekte, bu da piyasada “anlamdan kopmuş” dalgalanmalara neden olabilmektedir.
Ekonomik kırılganlıklar da borsanın tepkiselliğini artıran bir başka önemli faktördür. Enflasyonun yüksek seyrettiği, kur oynaklığının devam ettiği, dış borç baskısının hissedildiği ya da bütçe açıklarının büyüdüğü bir ortamda yatırımcı güveni zayıflar. Bu tür yapısal problemler, piyasaları daha kırılgan hale getirir. Yatırımcılar, en küçük risk işaretinde dahi pozisyonlarını azaltma veya tamamen çıkma eğilimi gösterir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu kırılganlık daha da belirgindir; çünkü yabancı sermaye bu tür piyasalarda “güven ve istikrar” üzerinden hareket eder. Bu istikrarın zedelendiği her durumda borsadan kaçış hız kazanır.
Bir diğer önemli neden ise finansal okuryazarlık düzeyinin düşük olması ve yatırımcı kitlesinin ağırlıklı olarak kısa vadeli kazanç beklentisiyle hareket etmesidir. Türkiye gibi ülkelerde özellikle son yıllarda borsaya yönelen bireysel yatırımcı sayısındaki artış, piyasada deneyimsiz, paniklemeye yatkın bir kitle oluşturmuştur. Bu kitle, haber akışına ani ve irrasyonel tepkiler vererek fiyatların istikrarsızlaşmasına yol açmaktadır. Yani borsadaki fiyat dalgalanmalarının arkasında çoğu zaman ekonomik rasyonalite değil, psikolojik refleksler ve sürü psikolojisi yatmaktadır.
Borsanın aşırı tepkiler vermesinin bir başka nedeni ise makroekonomik politikaların yeterince öngörülebilir olmamasıdır. Sık değişen para politikaları, ani faiz kararları, regülasyonlardaki belirsizlikler ve siyasal müdahaleler, yatırımcıların uzun vadeli güven duygusunu sarsar. Bu belirsizlik ortamında yatırımcılar, kötü senaryolara daha fazla ağırlık verir ve bu da fiyatlarda orantısız düşüşlere neden olabilir. Aynı şekilde olumlu bir gelişme, abartılı iyimserlik yaratabilir ve spekülatif yükselişlere neden olabilir. Bu ikili uçlar, piyasanın doğal akışını bozmakta, ekonomik kırılma riskini artırmaktadır.
Tüm bu nedenler bir araya geldiğinde, borsaların neden bu kadar fazla ve ani tepkiler verdiği daha anlaşılır hale gelir. Aslında borsa, ekonomik sistemdeki tüm çatlakların bir yansıma alanıdır. Bu çatlaklar; yapısal sorunlar, güvensizlik, politik belirsizlik ve yatırımcı psikolojisiyle birleşince, sistemin taşıma kapasitesi zorlanır. Ekonomide yaşanan her sarsıntı, borsada çarpan etkisiyle kendini gösterir.
Bu nedenle ekonomi yönetimlerinin yalnızca kısa vadeli tedbirlerle değil, yapısal reformlarla bu kırılgan zemini güçlendirmesi gerekmektedir. Şeffaf, öngörülebilir, rasyonel ve istikrarlı bir ekonomi politikası; hem borsaların sağlıklı işlemesine katkı sağlar hem de genel ekonomik kırılganlığı azaltarak toplumsal güveni pekiştirir. Çünkü unutulmamalıdır ki, bir ekonomide borsanın sağlığı, sadece sermaye piyasalarının değil, aynı zamanda genel ekonomik psikolojinin ve geleceğe duyulan güvenin bir göstergesidir.










