Borsa İstanbul’da her çeyreğin sonu, bir nevi mali tabloların açıklandığı, şirketlerin sağlığının röntgeninin çekildiği dönemdir. Bu bilançolar ve gelir tabloları, sadece rakamlardan ibaret değildir; dikkatli gözler için bir şirketin gerçek hikayesini, başarısını, mücadelesini ve hatta bazen kırılganlığını veya iflasın eşiğindeki sıkıntısını fısıldayan belgelerdir. İşte tam da bu noktada, piyasayı takip edenler için bilançoların satır aralarını okumak, özellikle de zor durumdaki şirketleri erken fark edebilmek hayati önem taşır.
Borsa İstanbul’da açıklanan bilançolar, parlak kâr rakamlarının ötesine bakmayı gerektirir. Bir şirketin kârlı görünmesi, mutlaka sağlıklı olduğu anlamına gelmez. İşte burada, iflas riskinin ayak seslerini duyurmaya başlayan şirketlerin bilançolarında sıklıkla karşımıza çıkan bazı kırmızı bayraklar belirir. Bunların başında likidite sorunları gelir. Yani şirketin kısa vadeli borçlarını ödeyebilecek kadar nakit veya nakit benzeri varlığa sahip olup olmadığı. Cari oran veya asit-test oranı gibi göstergelerdeki ciddi düşüşler, şirketin nakit sıkışıklığı çektiğinin, tedarikçilere veya bankalara olan kısa vadeli yükümlülüklerini karşılamakta zorlandığının en açık işaretidir.
Borç yükü, bir diğer kritik alarm zilidir. Özellikle borçların öz kaynağa oranının aşırı yükselmesi, şirketin finansal kaldıraçta çok ileri gittiğini, adeta bir borç tuzağına düştüğünü gösterir. Sürekli artan finansman giderleri, kârlılığı kemirir ve şirketi borç çevirme döngüsüne sokar. Bu döngü kırılamadığında, iflas kapıya dayanır. Kârlılıktaki sürekli düşüş veya kronik zararlar da göz ardı edilmemelidir.
Geçici sektörel dalgalanmalar normaldir, ancak üst üste gelen çeyreklerde derin zararlar görmek, şirketin iş modelinin sürdürülebilir olmadığına, rekabet gücünü kaybettiğine veya yönetimde ciddi sorunlar olduğuna işaret edebilir. Net kar yerine zarar yazmak, uzun vadede öz kaynağı eritir ve şirketin nefes alanını daraltır. Stokların veya alacakların aşırı şişmesi de dikkat çekicidir. Stokların dönüşüm hızının düşmesi, satılamayan malların depolarda çürüdüğünü, alacakların tahsil edilemediğini gösterir. Bu da hem nakti dondurur hem de potansiyel karşılık ihtiyacı doğurarak bilançoyu daha da zayıflatır.
Borsa İstanbul’da işlem gören bir şirket için en büyük tehditlerden biri de “devam eden işletme” kaydının sorgulanmasıdır. Bağımsız denetim firmaları, şirketin önümüzdeki bir yıl içinde faaliyetlerini sürdürebilme yeteneğine dair önemli şüpheler taşıdıklarında, bunu raporlarına not düşerler. Bu, yatırımcılar için en net ve en ciddi uyarı işaretlerinden biridir, adeta şirketin finansal cankurtaran simidine ihtiyaç duyduğunun resmi beyanıdır. Şirketler genellikle bu zor durumlardan çıkış yolu ararlar.
Varlık satışları, sermaye artırımları, borç ertelemeleri veya yeniden yapılandırmalar gibi yöntemlere başvururlar. Ancak bu hamleler her zaman başarılı olmaz. Sermaye artırımına piyasanın soğuk bakması, alıcı bulunamayan varlık satışları veya borç verenlerin anlaşmaya yanaşmaması, şirketi iflasın eşiğine daha da yaklaştırabilir. Yatırımcılar için bu tür şirketler, yüksek riskin potansiyel olarak yüksek getiriyle el ele yürüdüğü spekülatif alanlardır. Bazıları, çok ucuz fiyattan hisse alarak şirketin toparlanması durumunda büyük kazançlar elde etmeyi umar. Ancak bu, çok ince bir ipe oynamak gibidir. Birçok durumda, “ucuz” görünen hisse fiyatı, şirketin içinde bulunduğu durum karşısında aslında “pahalı” bile olabilir.
Kayıpların derinleşmesi ve iflasın gerçekleşmesi durumunda, hisse senetleri neredeyse tamamen değersiz hale gelebilir. Bu nedenle, bilançolarda iflas riskini işaret eden bu kırmızı bayrakları görmek, yatırımcıların aşırı ihtiyatlı olmalarını ve risk yönetimini sıkı tutmalarını gerektirir. Sadece kar rakamlarına değil, borç yapısına, likidite durumuna, varlıkların kalitesine ve bağımsız denetim görüşlerine dikkat kesilmek, Borsa İstanbul’un dalgalı sularında batma riski yüksek gemileri önceden seçebilmek için olmazsa olmazdır. Bir şirketin iflasın kıyısına gelmesi ani bir çöküş değil, genellikle bilanço sayfalarında sessizce ilerleyen bir süreçtir. Bu sessiz dili anlamak, piyasanın acımasız gerçeklerinden korunmanın ilk adımıdır.










