Beyaz Saray’da Ekonomi Koltuğu: Kevin Hassett’in Yükselişi ve Fed’in Geleceği

Amerikan ekonomisinin yönünü belirleyen Federal Rezerv koltuğu, yalnızca ABD için değil, küresel piyasalarda da yankı uyandıran bir makam. Bugünlerde o koltuk için öne çıkan isimlerden biri, Beyaz Saray’ın baş ekonomi danışmanlığını yapmış, Ulusal Ekonomi Konseyi’ni yönetmiş ve Trump’ın ilk döneminde kilit bir figür olarak görev almış Kevin Hassett. 63 yaşındaki Hassett, ekonomiye dair yaklaşımı, Başkan Donald Trump ile yıllara dayanan yakın ilişkisi ve “daha düşük faiz oranları” konusunda Powell’a göre daha esnek durabileceği beklentisiyle dikkatleri üzerine çekiyor.

Aslında bu tablo Trump yönetiminin para politikasına dair uzun süredir devam eden rahatsızlığının bir uzantısı. Trump, mevcut Fed Başkanı Jerome H. Powell’ı sık sık eleştirmiş, özellikle 2018-2019 döneminde faizleri hızlı artırmakla suçlamış ve bunun büyümeyi sekteye uğrattığını savunmuştu. O dönemde bile Hassett, Powell’a göre daha uyumlu bir çizgide yer alıyor, Trump’ın “faizleri indir, doları zayıflat, ihracatı güçlendir” yönlü taleplerine anlayışla yaklaşıyordu. Bugün Hassett’in Fed başkanlığı için değerlendirilmesi, esasen bu eski denklemden kopmayan, hatta daha da belirginleşen bir eğilimin sonucu.

Süreç ise hala oldukça akışkan. Beyaz Saray, en az dört güçlü aday üzerinde duruyor. Ancak Hassett’in Trump ile neredeyse on yıla yaklaşan sıcak ilişkisi, onu diğer adaylardan ayıran kritik bir avantaj. Trump, genellikle “sadakat” ve “kişisel uyum” kriterlerine büyük önem veren bir lider; bu yüzden ekonomi yönetiminde de fikir ayrılığı yaratabilecek, daha bağımsız durabilecek isimlere mesafeli davranabiliyor. Hassett ise uzun süredir Trump’ın ekonomi gündeminde yer alan, güvenilir, tahmin edilebilir ve iletişimi güçlü bir isim olarak öne çıkıyor. Bu, Washington’daki kulislerde onun adının sıkça telaffuz edilmesine yol açıyor.

Tabii burada şu da unutulmamalı: Federal Rezerv Başkanı, yasalar gereği bağımsız bir kurumun başı. Ancak son yıllarda özellikle Trump döneminde Fed üzerindeki siyasi baskıların arttığı, başkanın doğrudan Twitter üzerinden bile Powell’a çağrılarda bulunduğu bir dönem yaşandı. Hassett gibi bir figürün atanması, piyasalarda “Fed’in bağımsızlığı zedelenir mi?” sorularını yeniden alevlendirebilir. Yine de Trump’ın bakış açısından mesele oldukça net: Seçime giden süreçte büyümeyi canlı tutacak, faizleri düşük seviyede koruyacak, işsizlik oranlarını düşük, borsayı ise yüksek tutacak bir para politikası önemli. Hassett de bu senaryoya en uygun profillerden biri olarak görülüyor.

Hassett’in akademik yönü de küçümsenmemeli. Yıllarca American Enterprise Institute’ta çalışmış, “Dow 36,000” kitabıyla piyasalarda iyimser tahminleriyle tanınmış bir isim. Eleştirmenleri bu kitabı sık sık abartılı beklentilerin sembolü olarak gösterse de, Trump gibi borsaya bakarak ülke ekonomisinin sağlığını ölçen bir lider için bu tarz bir perspektif cazip bulunuyor.

Belki daha önemlisi, Hassett Beyaz Saray’daki görevinde veri odaklı sunumları, istatistiksel modellere dayalı brifingleriyle Trump’ın karar alma sürecinde sıkça başvurduğu bir danışman oldu. Trump yönetiminde birçok danışman hızla gözden düşerken, Hassett bu fırtınalı denizde yerini koruyabilmiş az sayıdaki isimden biri olarak öne çıkıyor. Bu bile, onun olası Fed başkanlığı için ciddi bir referans niteliğinde.

Tabii tüm bunlar olurken göz ardı edilmemesi gereken bir risk de var: Fed başkanlığına daha siyasi eğilimli bir ismin gelmesi, uzun vadede enflasyon beklentilerini bozabilir, doların küresel güvenilirliğine gölge düşürebilir. Öte yandan Hassett’in piyasaları rahatsız etmeyecek kadar pragmatik olduğu, bu yüzden seçilirse dramatik kırılmalar yerine daha dengeli bir geçiş sağlayabileceği de konuşuluyor.

Sonuçta henüz kesinleşmiş bir atama yok. Ancak Kevin Hassett’in ismi giderek daha sık gündeme geliyor. Trump’ın kararlarında sadakatin, yakın ilişkinin ve siyasi uyumun ne kadar belirleyici olduğunu bilenler için bu, pek şaşırtıcı sayılmaz. ABD ekonomisinin önümüzdeki dört yıldaki para politikasının rotasını çizecek bu seçim, yalnızca Washington’un değil, tüm dünyanın dikkat kesileceği bir süreç olmaya aday.