Küresel piyasalar, uzun süredir devam eden yükseliş serisinin ardından sert bir teknoloji satışıyla sarsıldı. Nasdaq’ın nisan ayındaki tarife şokundan bu yana en kötü ikinci gününü yaşaması, risk iştahında ciddi bir daralmaya işaret ediyor. S&P 500 ve Avrupa vadeli kontratlarındaki geri çekilmeler, yatırımcıların “bekle-gör” moduna geçtiğini gösterirken, Asya’da yaşanan sert kayıplar küresel dalganın boyutunu ortaya koyuyor. Taiwan Semiconductor ve SoftBank hisselerindeki gerileme, piyasanın kırılgan noktalarına işaret ediyor. Özellikle SoftBank’ta görülen %12’lik çöküş, teknolojiye bağımlı şirketlerin oynaklığa ne kadar açık olduğunu gözler önüne serdi. Nvidia, Intel ve Palantir gibi öncü teknoloji devlerindeki satış baskısı, risk algısını daha da artırıyor. Nvidia’nın bilanço öncesi yaşadığı zayıflık, yalnızca şirket özelinde değil, tüm teknoloji endeksleri için önemli bir risk unsuru haline gelmiş durumda.
Tüm bu tablo, Jackson Hole toplantısına yönelik beklentilerin daha da kritik hale gelmesine yol açıyor. Powell’ın konuşması, piyasaların eylül ayında faiz indirimi beklentisini teyit edip etmeyeceği açısından belirleyici olacak. Şu anda piyasalar %84 olasılıkla eylülde faiz indirimi öngörüyor ve yıl sonuna kadar toplamda 54 baz puanlık indirim fiyatlanıyor. Ancak istihdam piyasasında yavaşlama sinyalleri gelirken, ÜFE’deki sert artış Fed’in elini zorlaştırıyor. Dolayısıyla Powell’ın şahin mi, güvercin mi bir ton kullanacağı yalnızca ABD piyasaları için değil, küresel risk iştahı açısından da yön tayin edici olacak. Doların üç gündür yükselişini sürdürerek son haftaların zirvesine çıkması da bu belirsizliklerin doğrudan yansıması. Şahin mesajlar doların gücünü pekiştirebilirken, güvercin sinyaller riskli varlıklara yeniden alım getirebilir.
Siyasi cephede ise en az finansal piyasalar kadar hareketli bir gündem var. Beyaz Saray’daki zirveden çıkan tablo, Avrupa için yeni bir fırsat penceresi açtı. Trump’ın güvenlik garantilerine açık kapı bırakması, Avrupalı liderleri daha cesur adımlar atmaya itti. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere on kadar ülke, Ukrayna’ya asker gönderme ihtimalini ciddi biçimde tartışıyor. Bu askerlerin cephe hattında değil, daha güvenli bölgelerde konuşlandırılması planlansa da, Avrupa’nın böyle bir adımı Washington’un çekimser tutumuna rağmen masaya koyması önemli bir kırılma noktası. Trump, Amerikan askerini sahaya sürmeyi reddediyor ancak istihbarat, hava desteği ve donanım katkısıyla sürece “arka plan garantisi” sağlayabileceğini ima ediyor. Bu da Avrupa’nın, ABD’nin gölgesinde ama kendi ağırlığını artırmaya çalışan bir stratejiye yöneldiğini gösteriyor.
Avrupa Konseyi Başkanı Costa, bu güvenlik garantilerinin hafta içinde şekilleneceğini söylerken, İngiltere şimdiden çatışma sonrası dönemde bir güvence gücü oluşturma hazırlıklarına başladığını açıkladı. Ancak Kremlin’in NATO askerlerine kapıyı tamamen kapatması ve doğudaki toprak tavizinde ısrarcı olması, bu planların uygulanabilirliğini oldukça tartışmalı hale getiriyor. Avrupa’nın amacı, Putin–Zelenskiy görüşmesi ihtimali öncesinde Kyiv’in elini güçlendirmek. Fakat Moskova’nın sert tutumu, sahadaki dengeyi değiştirmeden bu tür planların hayata geçmesini zorlaştırıyor.
Türkiye cephesinde ise Hazine’nin yüksek borçlanma programı kapsamında gerçekleştirdiği ihalelerde güçlü talep dikkat çekti. TLREF’e endeksli tahvillerde %24, sabit kuponlularda %36 civarında oluşan maliyetler, yatırımcıların iştahının hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda TÜİK’in açıklayacağı tarımsal girdi fiyat endeksi ve yurt dışı üretici fiyat endeksi de hem enflasyon beklentileri hem de maliyet baskıları açısından önemli veriler olacak. Özellikle enerji fiyatlarındaki dalgalanma ve tarımda artan maliyetler, iç piyasadaki fiyatlamaları doğrudan etkileyecek.
Diğer yandan otomotivde dönüşüm ivme kazanıyor. Temmuz ayında trafiğe kaydı yapılan araç sayısındaki artış, iç talebin hâlâ canlı olduğunu gösterirken, yeni kayıtlarda elektrikli ve hibrit araçların yükselen payı geleceğe dair önemli bir sinyal veriyor. Bu durum yalnızca tüketici tercihlerindeki değişimi değil, aynı zamanda otomotiv sanayisinin dönüşüm hızını da ortaya koyuyor.
Küresel piyasalardaki belirsizlik, jeopolitik riskler ve iç piyasada maliyet baskıları birbirine eklenerek çok katmanlı bir tablo yaratıyor. Yatırımcılar için bu süreçte en kritik unsur, Fed’in eylül ayına dair vereceği mesajlar olacak. Avrupa’nın Ukrayna hamlesi ise yalnızca sahadaki dengeyi değil, transatlantik ittifakın geleceğini de sınayacak. Tüm bu gelişmeler, önümüzdeki dönemin daha yüksek oynaklık, daha yoğun diplomasi ve daha dikkatli yatırım stratejileri gerektireceğini gösteriyor.










