Son zamanlarda altın fiyatlarında ciddi bir yükseliş yaşanıyor. Bu yükselişin arkasında, altının fiziksel ya da endüstriyel kullanım değerinden çok, “para” olarak taşıdığı işlev yatıyor. Ancak bu durum, ekonomik açıdan bazı tehlikeleri de beraberinde getiriyor.
1. Altının Gerçek Değeri: Maden mi, Para mı?
Altın, nadir bulunan bir element olduğu için tarih boyunca değerli görülmüştür. Ancak bugünlerde altının artan fiyatı, onun maden değeriyle açıklanamaz. Zira sanayide kullanım oranı sabitken, fiyatlar çok daha hızlı yükseliyor. Bu da altının daha çok “güvenli liman” olarak tercih edilmesinden kaynaklanıyor.
2. Para Arzı ve Değer İlişkisi
Ekonomide temel bir kural vardır: Para miktarı artarsa, paranın değeri düşer. Eğer altın, dünya genelinde daha fazla üretilmeye başlanırsa, fiyatı hızla düşer ve gerçek maden değerine yaklaşır. Şu anki fiyatlar, bu doğal dengenin oldukça üzerinde.
3. Merkez Bankalarının Rolü
Günümüzde birçok merkez bankası, rezervlerini altın olarak tutmaya başladı. Özellikle Çin bu alanda başı çekiyor. Bu talep, altın fiyatlarının yükselmesine sebep oluyor. Ancak bu durum sürdürülebilir mi, soru işareti.
4. Tarihten Ekonomik Uyarılar
Ekonomide fiyat artışlarına dikkat edilmelidir. Zira geçmişte yaşanan bazı örnekler, fiyat artışlarının nasıl yıkımlara yol açtığını gösteriyor:
a) 1869 – Süveyş Kanalı Felaketi
Süveyş Kanalı, Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan ve deniz taşımacılığı açısından büyük stratejik öneme sahip bir projeydi. Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps öncülüğünde başlatılan bu dev inşaat, 1859 yılında başlamış ve yaklaşık 10 yıl sürmüştür. Kanal, Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan Mısır’da inşa edilmiş ve projede yüz binlerce yerli işçi çalıştırılmıştır. Çalışma koşulları son derece zordu: Günde uzun saatler boyunca ağır fiziki iş yapılması gerekiyordu ve işçilerin büyük kısmı yetersiz beslenme, barınma ve sağlık hizmetlerine ulaşamıyordu.
Projenin son aşamasına, yani denizle birleşme noktasına gelindiğinde büyük bir risk ortaya çıktı. Kanal denize yaklaştıkça, denizin kontrolsüz şekilde içeriye taşma ihtimali artıyordu. Bu mühendislik riski, çalışmaları daha da tehlikeli hale getirdi. Bu sırada işçi bulmak zorlaştı, ücretler yükseldi, ancak yine de yeterli sayıda gönüllü işçi bulunamadı. O dönemde yerel halktan zorla işçi toplanarak çalıştırıldığı da tarihî kaynaklarda belirtilmektedir. Alt yapı eksiklikleri ve kontrolsüz su taşkınları nedeniyle, deniz kanal içine erken dolmuş ve bu durum büyük bir faciaya yol açmıştır.
Tahminlere göre bu felaket sonucunda yaklaşık 100.000 işçi hayatını kaybetmiştir. Bu sayı, dönemin iş güvenliği anlayışının ne kadar yetersiz olduğunu ve insan yaşamının ne kadar değersiz görüldüğünü göstermektedir. Süveyş Kanalı her ne kadar 1869 yılında büyük bir törenle açılmış olsa da, ardında devasa bir insani dram bırakmıştır. Bu olay, modern altyapı projelerinde işçi sağlığı ve güvenliği konusunun ne kadar hayati olduğunu ortaya koyan tarihî bir ders olarak kabul edilir.
b) 2008 – Lehman Brothers Krizi ve Küresel Ekonomik Çöküş
2008 küresel finans krizinin sembol olaylarından biri, 158 yıllık Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflas etmesiydi. Lehman Brothers, ABD’nin en büyük dördüncü yatırım bankası olarak, özellikle konut kredilerine dayalı türev ürünler (mortgage-backed securities) üzerinden büyük kazançlar elde ediyordu. Ancak bu kazançlar, son derece riskli ve şeffaflıktan uzak finansal ürünlere dayanıyordu. 2000’li yılların ortasında ABD’de konut fiyatlarının hızla yükselmesi, bu riskleri gizledi; fakat 2007’den itibaren “subprime mortgage” (düşük gelirli kişilere verilen konut kredileri) balonu patlamaya başladı.
Bankalar, ev kredilerini alan kişilerin geri ödeyememesiyle büyük zarara uğradı. Lehman Brothers, bu alandaki en fazla risk alan bankalardan biriydi. Piyasadaki güven kaybı hızla büyüdü. ABD Merkez Bankası (FED), daha önce Bear Stearns gibi bazı büyük kurumları kurtarmış olsa da, Lehman Brothers’ı kurtarmama kararı aldı. 15 Eylül 2008’de Lehman Brothers resmen iflas başvurusunda bulundu. Bu olay, finans piyasalarında büyük bir şok dalgası yarattı; dünya genelinde borsalar çakıldı, kredi akışı durma noktasına geldi.
Lehman’ın çöküşü sadece ABD’yi değil, Avrupa’yı da derinden etkiledi. Zira birçok Avrupa bankası, Lehman üzerinden yatırım yapmış, yüksek getiri beklentisiyle büyük miktarda para aktarmıştı. Bu paraların büyük kısmı buharlaştı. Küresel ekonomide büyük bir daralma yaşandı; işsizlik arttı, şirketler iflas etti, devletler trilyonlarca dolarlık kurtarma paketleri açıklamak zorunda kaldı. 2008 krizi, neoliberal ekonomik düzenin ve denetimsiz finansal sistemin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi.
c) Borsa Spekülasyonları
Borsa spekülasyonları, genellikle bir varlığın değerinin geçici olarak yapay biçimde yükseltilmesi ve ardından ani bir çöküş yaşanmasıyla sonuçlanır. Tarihte bunun en bilinen örneklerinden biri, 17. yüzyılda Hollanda’da yaşanan “Lale Çılgınlığı”dır. Lale soğanlarının borsa benzeri ortamlarda alınıp satılmasıyla başlayan bu spekülasyon, kısa sürede fiyatların absürt seviyelere ulaşmasına neden olmuş, sonrasında ise piyasa çökmüş ve birçok yatırımcı iflas etmiştir. Bu olay, tarihin ilk ekonomik balonu olarak kabul edilir.
20’nci yüzyılın en dramatik borsa çöküşlerinden biri ise 1929 yılında yaşanan “Wall Street Çöküşü”dür. ABD’de hisse senedi fiyatları, spekülatif yatırımlar ve kolay kredi imkanları nedeniyle hızla yükseldi. Binlerce küçük yatırımcı, fiyatların daha da artacağı umuduyla borsaya girdi. Ancak bu yükseliş yapaydı; gerçek ekonomik temellerden yoksundu. 24 Ekim 1929’da (Kara Perşembe) başlayan satış dalgası, panik havasıyla büyüdü ve borsa çökerek Büyük Buhran’ı tetikledi. Milyonlarca insan işsiz kaldı, bankalar battı ve küresel ekonomi yıllarca süren bir krize girdi.
Daha yakın tarihte, 2000’lerin başında yaşanan “Dot-com balonu” da benzer bir spekülasyon örneğidir. İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte, teknoloji şirketlerinin hisseleri hızla değer kazandı. Kâr etmeyen ya da varlığı kağıt üzerinde olan şirketler bile devasa piyasa değerlerine ulaştı. Ancak 2000 yılında balon patladı, Nasdaq endeksi %75’e varan bir düşüş yaşadı. Bu çöküş, yatırımcıları ağır zarara uğrattı ve borsada spekülatif davranışların ne denli yıkıcı olabileceğini bir kez daha gösterdi. Bu tarihî örnekler, piyasa psikolojisinin ve toplu beklentilerin, ekonomik gerçeklerin önüne geçtiğinde nasıl sonuçlar doğurabileceğini açıkça ortaya koyar.
Tarihte altın fiyatlarında yaşanan bazı çöküş örnekleri de var. İşte altın fiyatlarında çöküş örnekleri.
d) Tarihte Altın Fiyatlarında Çöküş Örnekleri
Altın genellikle “güvenli liman” olarak görülse de, tarihi boyunca sert fiyat dalgalanmalarına ve zaman zaman çöküşlere sahne olmuştur. Bunlardan biri, 1980 yılında yaşandı. 1970’lerin sonlarında yüksek enflasyon, İran Devrimi ve Sovyetlerin Afganistan’ı işgali gibi küresel krizlerin etkisiyle altın fiyatları hızla yükseldi. Ocak 1980’de altın, ons başına 850 dolarla tarihi zirvesine ulaştı. Ancak bu yükseliş spekülatifti. ABD Merkez Bankası’nın (FED) faizleri hızla artırmasıyla altına olan ilgi düştü ve fiyatlar sert biçimde gerileyerek birkaç yıl içinde 300 dolar seviyelerine kadar indi. Bu çöküş, yatırımcılar için büyük kayıplar anlamına gelmişti.
2008 küresel krizinin ardından altın fiyatları tekrar yükselişe geçti. 2011 yılında Avrupa borç krizi ve düşük faiz ortamı nedeniyle altın ons fiyatı 1.900 dolar seviyelerine kadar çıktı. Ancak ardından ABD ekonomisinin toparlanması, doların güçlenmesi ve FED’in faiz artırımı sinyalleriyle altın fiyatları düşüşe geçti. 2013 yılında yaşanan ani bir satış dalgasıyla altın, sadece birkaç gün içinde %15’e varan değer kaybı yaşadı. Bu çöküş, altının her zaman kazandırmadığını ve risk barındırdığını bir kez daha gösterdi.
Daha az bilinen ama etkili olan bir diğer örnek ise 1997 Asya Finansal Krizi sırasında yaşandı. Krizin başladığı ülkelerde altına olan talep geçici olarak artsa da, ekonomik durgunluk ve para birimlerinin çökmesiyle birlikte halkın alım gücü azaldı. Bu durum, Asya piyasalarında altın talebini baskıladı ve fiyatlar bölgesel olarak geriledi. Ayrıca bu dönemde merkez bankalarının altın rezervlerini satmaya başlaması da küresel fiyatları aşağı çekti. Bu örnekler, altının fiyatının yalnızca arz-talep dengesine değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik ve psikolojik faktörlere de son derece duyarlı olduğunu gösteriyor.
5. Altındaki Artış Neyi Gösteriyor?
Altın fiyatlarındaki artış, artık maden değerinin çok üzerinde. Bu da bazı sektörleri doğrudan etkiliyor. Özellikle sanayide altını ham madde olarak kullanan işletmeler, üretim maliyetlerini karşılayamıyor. Ürettiklerini satmakta zorlanıyorlar. Bu da reel ekonomiyi olumsuz etkiliyor.
Altın, sadece bir maden değil; aynı zamanda bir ekonomik göstergedir. Onun fiyatındaki olağan dışı artış, küresel ekonomideki belirsizliklerin ve merkez bankalarının politikalarının bir sonucudur. Ancak bu yükselişin sürdürülebilir olup olmadığı dikkatle takip edilmelidir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, ani fiyat artışları ardında büyük yıkımlar bırakabilir.