2025 yılının ilk yarısı küresel ekonomide belirsizliklerin ve risklerin zirveye çıktığı bir dönem olarak öne çıktı. Bu süreçte altın, jeopolitik gerilimlerden enflasyon beklentilerine kadar uzanan geniş bir risk yelpazesinde yatırımcıların güvenli limanı olmaya devam etti. ABD tarifeleri, merkez bankası alımları ve zayıflayan dolar gibi başlıca faktörler altının ons fiyatını tarihi seviyelere taşırken, yılın ikinci yarısı için daha dengeli bir görünüm öngörülüyor.
Piyasalar yeni yıla, dünya genelinde enflasyon ile resesyon arasına sıkışan bir ikilem içinde girdi. Bu durum merkez bankalarının faiz indirimlerine başlayacağı beklentisini güçlendirdi. Ancak küresel çapta devam eden belirsizlikler ve riskler yatırımcıların güvenli varlıklara yönelmesine yol açarak altına olan talebi artırdı. Özellikle yılın ilk aylarında ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başlamasıyla birlikte ticaret savaşlarının yeniden alevlenmesi, ekonomik görünüm üzerinde önemli bir baskı oluşturdu. ABD’nin yakın ticaret partnerleriyle yaşadığı sorunlar, risk algısını yükseltirken, devreye alınan tarifeler enflasyonist beklentileri tetikledi. Bu da ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasındaki alanını daralttı.
ABD’nin büyüyen bütçe açığına dair kaygılar da altını destekleyen ikinci önemli unsur oldu. Bunun yanı sıra İsrail’in Gazze’de ateşkesi bozarak Mart ayında yeniden saldırılara başlaması ve Trump ile Rusya lideri Putin arasında Ukrayna savaşı konusundaki anlaşmanın geleceğine dair belirsizlikler altının güvenli liman olarak cazibesini daha da artırdı.
Jeopolitik ve ekonomik risklerin artması merkez bankalarını da harekete geçirdi. Dünya genelindeki merkez bankaları, portföylerini çeşitlendirme, enflasyona ve jeopolitik risklere karşı korunma amacıyla altın alımlarını hızlandırdı. Geleneksel olarak büyük ABD tahvili pozisyonlarına sahip bu kurumların altına kaymaya başlaması dikkat çekti. Bu stratejik değişim, orta ve uzun vadede altın fiyatlarını yukarı taşımada kritik rol oynadı. Aynı şekilde, Dünya Altın Konseyi’nin verilerine göre, fiziksel altın destekli borsa yatırım fonlarına (ETF) 2020’den bu yana en büyük yatırımcı girişi yaşandı. Konsey’in yaptığı ankette katılımcıların %95’i altın rezervlerinin artacağı, dolar rezervlerinin ise azalacağı yönünde görüş belirtti.
Çin’den gelen güçlü fiziki altın talebi de fiyatların yüksek kalmasına katkıda bulundu. Öte yandan İsrail ile İran arasındaki tırmanan gerginlik yatırımcıların güvenli liman talebini diri tutarken, altının ons fiyatının daha da güçlenmesini sağladı. Doların da yılın ilk yarısında değer kaybetmesi bu süreci destekledi. 2024 sonunda 108,5 seviyesinde olan dolar endeksi, Haziran ayı itibarıyla 96,7’ye gerileyerek altına ek bir avantaj sağladı.
ABD iç siyasetindeki gelişmeler de altın fiyatlarını etkileyen başlıca unsurlar arasında yer aldı. Trump’ın Fed Başkanlığı için yeni bir ismi Eylül veya Ekim ayında açıklamayı değerlendirdiğine dair haberler, Fed’in bağımsızlığına dair endişeleri tazeleyerek güvenli liman talebini artırdı.
Tüm bu gelişmelerin birleşik etkisiyle altının ons fiyatı yılın ilk yarısında %26 artarak 3.303 dolara kadar yükseldi. Aylık bazda en güçlü artış ise Mart ayında %9,3 ile kaydedildi. Nisan ayında ise ticaret savaşlarının büyüyen riskleri ve Fed ile ABD yönetimi arasındaki politika uyumsuzluğuna ilişkin endişelerle ons fiyatı 3.499,99 dolara kadar tırmandı. Yılın ortasına gelindiğinde ABD’nin tarifeler konusundaki daha uzlaşmacı tavrı, risk algısının kısmen azalmasına ve fiyatların dengelenmesine zemin hazırladı.
Önümüzdeki dönemde küresel risklerin belirli ölçüde azalacağı beklentisi altının sert yükseliş temposunu törpüleyebilir. Ancak merkez bankalarının alım iştahının devam etmesi, jeopolitik gerilimlerin tamamen ortadan kalkmaması ve küresel enflasyon dinamiklerinin sürmesi altının güvenli liman konumunu koruyacağına işaret ediyor. Böyle bir ortamda altının ikinci yarıda daha dengeli, fakat yüksek seviyelerini koruyan bir seyir izlemesi muhtemel.
Altının performansı, her zaman olduğu gibi yalnızca ekonomik göstergelere değil, aynı zamanda jeopolitik başlıkların nasıl evrileceğine ve büyük ekonomilerin para politikalarındaki değişim hızına bağlı olacak. Yatırımcıların bu çok katmanlı riskleri yakından izlemesi gereken bir döneme girdiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.










