ABD ve Donald Trump’ın Ticaret Politikaları: Kuzey Kore Olma Yolunda İlerliyor

Donald Trump geri döndü. Hem de tüm heybetiyle, “Make America Great Again” şapkası kafasında, gümrük tarifeleri elinde, mikrofonu elinde tutarak… Ama bu kez eski Trump değil: Daha kararlı, daha sert, daha yalnız — ama hâlâ aynı tweet ruhuyla.

2025 Amerika’sı, küresel ticaretin kalbinin attığı bir merkez değil, nabzını tek başına tutmaya çalışan bir “ekonomik monolog” ülkesi gibi davranıyor. Başkan Trump’ın ikinci dönemine adım atmasıyla birlikte serbest ticaret artık tehlikeli bir liberal sapma, çok uluslu şirketler ise potansiyel hain ilan edilmeye çok yakın. Her şey Amerikan işçisinin çıkarı için, ama tuhaf bir şekilde Amerikan tüketicisinin cebinden…

Ticaret politikaları öyle bir noktaya geldi ki, ülke Kuzey Kore gibi yalnızlaşan, dünyaya kuşkuyla bakan bir dev haline geliyor. Fark şu: Kuzey Kore bunu Stalinist bir doktrinle yapıyor, Trump ise bir reality şov mantığıyla.

“Çin bizi kandırdı!”, “Avrupa adil değil!”, “Meksika’ya hâlâ duvar lazım!” gibi çıkışlar artık sadece kampanya söylemi değil, Beyaz Saray brifing metinleri. Yeni dönemle birlikte Kanada’dan ithal edilen ahşap ürünlere vergi, Almanya’dan gelen arabaların “tehdit” olarak değerlendirilmesi, Japonya’ya “bize borçlusunuz” hatırlatmaları tekrar devreye girdi.

Ekonomi teorisyenleri şaşkın: Bu kadar büyük bir ekonomi, nasıl bu kadar küçük bir dünya görüşüne sıkışabilir?

Trump’ın yaklaşımı, bir süper gücü dünya liderliğinden alıp, “kendine hayran otarşik bir kasaba” psikolojisine indirgemeye devam ediyor. Gümrük duvarları yükseliyor, anlaşmalar iptal ediliyor, müttefiklerle diplomasi yerini pazarlığa bırakıyor. “Ya benimlesiniz ya bana vergi ödüyorsunuz!” dönemi, artık resmi dış politika ilkesi haline geldi.

Birleşmiş Milletler’de artık Trump için özel bir kulis ayrılmış: İçeri sadece ABD bayrağı olan firmalar girebiliyor. Dünya Ticaret Örgütü toplantılarına ise Amerika artık Zoom’dan değil, sansürlü bir VHS kasetle katılıyor. Özgürlükler ülkesi, dış ticarette “özgürlük” kelimesini unutur hale geldi.

Komedi kısmı şu: Tüm bu içe kapanma politikasına rağmen, Trump yönetimi hâlâ “biz dünyaya yön veriyoruz” diyor. Ama dış dünyadan gelen cevap daha çok şu minvalde: “Tamam da artık haritadan sizi bulamıyoruz.”

Amerika kendini koruma bahanesiyle dünyadan izole oldukça, aslında kendi iç dinamiklerini de baltalıyor. Üretim yerli olabilir ama teknolojisi dışarıdan. Malzeme yerli olabilir ama talep küresel. Bu gerçekle yüzleşmek yerine her yeni tarifeyle sanki ulusal onur korunuyormuş gibi davranılıyor. Tıpkı Kuzey Kore gibi… Fark şu: Orada devletin propagandası var, burada televizyon kanallarının “patriotik” yorumcuları.

Evet, durum oldukça trajikomik. Çünkü bu çağda ekonomik büyüme için iş birliği değilse, geriye sadece kendi kendine alkış tutmak kalıyor. Amerikan halkı bu alkışın ritmini hâlâ seviyor olabilir ama dış dünya şimdiden kulaklarını tıkamış durumda.

Sonuç olarak, Donald Trump yönetimindeki yeni ABD, ticaret politikalarında “birlikte büyüyelim” anlayışından “bize kazandırmayan her şey düşmandır” noktasına varmış durumda. Her geçen gün dünya ile daha az konuşan, ama kendi içinde daha çok bağıran bir ülke doğuyor: “United States of Autarkia”.

Şimdilik Washington’da dolar konuşuyor olabilir, ama çok yakında konuşacak kimse kalmazsa, kendi yankısıyla baş başa kalır. En trajik son da bu olur: Süper güçten süper yalnızlığa, alkışlarla değil tarifelerle…