Kredi Çekmek mi, Ruh Sağlığını Kaybetmek mi? Üniversite Gençliğinin İmkansız Seçimi

Bir üniversite öğrencisi düşünün: Sabahın erken saatlerinde part-time işe yetişmek için koşturuyor, akşam derslere giriyor, gece ise sınav stresi ve “Acaba bu krediyi nasıl ödeyeceğim?” kaygısıyla uykusuz kalıyor. Bu sahne, Türkiye’deki milyonlarca gencin gerçeği. Üniversite gençliği, eğitim yolculuğunda ilerlemek için iki seçenek arasında sıkışmış durumda: Ya geleceğini ipotek altına alarak kredi çekecek ya da ruh sağlığını kaybetme riskini göze alacak. Peki bu ikilem neden var ve bu sistem nasıl “normal” kabul ediliyor?

Ekonomik Baskılar: Eğitim mi, Geçim mi?

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre, Türkiye’de 8 milyonu aşkın üniversite öğrencisi bulunuyor. Ancak TÜİK’in 2023 raporu, öğrencilerin %62’sinin aile desteği olmadan geçinemeyeceğini gösteriyor. Yıllık enflasyonun %60’ları aştığı bir ortamda, kira, ulaşım, temel gıda ve kitap masrafları, öğrencileri “kredi”ye mahkûm ediyor. Devlet kredileri bile artan maliyetler karşısında yetersiz kalırken, özel bankaların yüksek faizli kredi kampanyaları gençleri adeta avlıyor.

Ancak bu krediler, mezuniyet sonrasında daha büyük bir kabusa dönüşüyor. İŞKUR verileri, genç işsizliğinin %25’e yaklaştığını ortaya koyarken, asgari ücretle çalışan bir mezunun kredi taksitini ödemesi aylık gelirinin neredeyse yarısını götürüyor. Bu da gençleri, eğitim alanı dışında, düşük ücretli işlere razı olmaya itiyor.

Ruh Sağlığı Krizi: Kaygı, Umutsuzluk ve Tükenmişlik

Finansal stres, gençlerin zihinlerini adeta bir savaş alanına çeviriyor. Türk Psikologlar Derneği’nin 2023’te üniversite öğrencileri arasında yaptığı araştırma, her 3 gençten 1’inin klinik düzeyde kaygı ve depresyon belirtileri gösterdiğini ortaya koydu. “Borçlu mezun” olma korkusu, gençlerde kronik uyku problemleri, sosyal izolasyon ve hatta intihar düşüncelerine yol açıyor.

Üstelik bu durum, toplumun “Gençler dayanıksız” şeklindeki önyargılarıyla daha da derinleşiyor. Ruh sağlığı hizmetlerine erişimdeki eksiklikler (üniversite danışmanlık merkezlerinin yetersizliği, psikolog ücretlerinin yüksekliği) gençleri çaresiz bırakıyor.

Sistem Neden Çöktü?

Bu krizin kökleri, eğitimin metalaşması ve sosyal devlet anlayışının gerilemesinde yatıyor. Üniversitelerin özelleştirilmesi, harçların artması, devlet yurtlarının azlığı ve burs imkânlarının daralması, gençleri finansal açıdan savunmasız hale getirdi. Diğer yandan, işgücü piyasasının gençlere sunduğu tek seçenek, “ucuz emek” olarak görülmek.

Örneğin, İskandinav ülkelerinde üniversite eğitimi ücretsizken, Almanya’da öğrencilere düşük faizli kredi ve burs sistemleri sunuluyor. Türkiye’de ise KYK kredilerinin bile geri ödeme koşulları, mezunların omzuna ek yük bindiriyor.

Çözüm: Eğitim Sosyal Bir Hak Olmalı

Bu kısır döngüyü kırmak için acilen:

  1. Eğitim tamamen parasız hale getirilmeli, devlet bursları artırılmalı.
  2. Kredi sistemleri revize edilmeli: Geri ödemeler gelire endeksli olmalı, işsizlik durumunda ertelemeye gidilmeli.
  3. Üniversitelerde ruh sağlığı merkezleri yaygınlaştırılmalı, psikolojik destek ücretsiz erişilebilir olmalı.
  4. Genç istihdamı teşvik edilmeli: Asgari ücret liyakatli hale getirilmeli, stajyer sömürüsüne son verilmeli.

Sonuç: Kaybedilen Nesil Olmasın!

Bir ülkenin geleceği, gençlerinin ellerinde şekillenir. Ancak Türkiye’de üniversite gençliği, borç batağı ve ruhsal çöküş arasında sıkışmış durumda. Bu tablo, bireysel bir tercih değil, sistemik bir çöküşün sonucu. Sessiz kalmak, geleceğimizi karartmak anlamına geliyor. Unutmayalım: Eğitim bir ayrıcalık değil, haktır. Ve hiçbir genç, diplomasını alabilmek için ruhunu satmak zorunda kalmamalı.

Gençlerin çığlığına kulak vermek zamanı geldi. Yoksa kaybedeceğimiz sadece onların sağlığı değil, tüm toplumun vicdanı olacak.