Son yıllarda dünya ticaret sistemini sarsan “tarife savaşları”, özellikle ABD‘nin öncülük ettiği korumacı politikalar nedeniyle yeniden küresel gündemin merkezine oturdu. Donald Trump döneminde Çin’e karşı başlatılan ve Joe Biden yönetiminde kısmen devam eden bu savaşlar, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve jeostratejik bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Peki ABD’de neler oluyor? Tarifeler kimin yararına işliyor ve bu savaşların bedelini kim ödüyor?
ABD’nin Tarife Hamleleri: Kalkan mı, Kılıç mı?
ABD, 2018’den bu yana “ticaret açığını azaltmak” ve “yerel endüstrileri korumak” gerekçesiyle agresif tarife politikaları izliyor. Trump’ın Çin’den ithal edilen 250 milyar dolarlık ürüne %25 tarife uygulamasıyla başlayan süreç, Biden döneminde yeni boyutlar kazandı. Çelik ve alüminyum tarifelerinin kalıcı hale gelmesi, yarı iletken ve yeşil teknoloji sektörlerinde Çin’e yönelik kısıtlamaların artması, ABD’nin stratejik rekabeti ticaret politikasıyla birleştirdiğini gösteriyor.
Ancak bu politikaların etkisi beklenenden karmaşık. Örneğin, Çelik Üreticileri Birliği’ne göre, tarifeler yerel üretimi %20 artırdı. Fakat Uluslararası Ticaret Komisyonu verileri, tarifelerin ABD ekonomisine yıllık 68 milyar dolara mal olduğunu ve 175.000 istihdam kaybına yol açtığını ortaya koyuyor. Tarifelerin enflasyonist etkisi ise çarpıcı: Federal Rezerv, tüketici fiyatlarındaki artışın %1,3’ünün doğrudan tarifelerden kaynaklandığını hesaplıyor.
Küresel Retaliasyon: Ticaret Savaşlarından Kim Kazanıyor?
ABD’nin tek taraflı hamleleri, kaçınılmaz olarak misillemeleri beraberinde getirdi. Çin, ABD tarım ürünlerine (soya fasulyesi, domuz eti) ve enerji sektörüne yönelik tarifeleri artırırken, AB de Harley-Davidson ve viski gibi ikonik ürünlere vergi koyarak yanıt verdi. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) verilerine göre, 2018-2023 arasında ABD’nin ihracatı %7 daralırken, Çin’in küresel pazar payı ise düşüşe rağmen Asya ve Afrika’da alternatif pazarlar bularak dengelendi.
Misillemelerden en çok etkilenen, Trump’ın ana seçmen kitlesini oluşturan çiftçiler oldu. Tarım Bakanlığı, 2018’den bu yana 28 milyar doların üzerinde çiftçi destek paketi açıklamak zorunda kaldı. Bu durum, tarife savaşlarının “korumacılık” söylemiyle gerçek sonuçları arasındaki tezatı gözler önüne seriyor.
Tedarik Zincirleri ve Yeni Ekonomi Düzeni
Tarife savaşları, COVID-19 salgını ve Ukrayna savaşıyla zedelenen küresel tedarik zincirlerini daha da kırılganlaştırdı. Şirketler, “Çin+1” stratejisiyle üretimi Vietnam, Meksika veya Hindistan’a kaydırırken, ABD’de yarı iletken ve elektrikli araç bataryası üretimi için 52 milyar dolarlık CHIPS Yasası gibi teşvikler devreye girdi. Ancak bu hamleler, üretim maliyetlerini artırarak tüketiciye yansıdı. Örneğin, Boston Consulting Group, elektrikli araç fiyatlarının 2025’e kadar %12-15 artabileceğini öngörüyor.
Biden Yönetiminin İkilemi: Güvenlik mi, Serbest Ticaret mi?
Biden yönetimi, Trump’ın tarifelerini kaldırmak yerine “stratejik tarifecilik” politikası izliyor. Çin’in teknoloji ve kritik hammaddelerdeki yükselişini dizginlemek için yarı iletken ihracat kısıtlamaları ve Yeşil Enerji Teşvikleri (IRA) gibi araçlar kullanılıyor. Ancak bu durum, AB ve Asya müttefikleriyle gerilim yaratıyor. Örneğin, AB, IRA’nın “yerli üretim” şartlarını DTÖ’ye şikayet ederken, Güney Kore ve Tayvan yarı iletken kotalarından rahatsız.
Gelecek: Tarifeler Kalıcı mı Olacak?
Ekonomistler, tarifelerin artık “yeni normal” olduğu konusunda hemfikir. Küreselleşmenin gerilemesi ve ulusal güvenlik endişeleri, korumacılığı kalıcı kılabilir. Ancak uzun vadede, tarifelerin yaratacağı verimlilik kaybı ve enflasyonist baskılar, ABD’nin rekabet gücünü zayıflatma riski taşıyor.
Sonuç:
ABD’nin tarife savaşları, kısa vadeli siyasi kazanımlar uğruna uzun vadeli ekonomik bedeller getiriyor. Küresel ticaretin kurallarını yeniden yazma iddiası, müttefiklerle iş birliği yerine tek taraflılıkla sürdürüldüğü sürece, dünya ekonomisi daha kırılgan bir döneme girebilir. Tüketiciler, şirketler ve diplomatlar için tek çözüm, dengeli bir “stratejik rekabet” modeli olabilir. Ancak bu modelin inşası, tarifelerden daha fazla diplomasi ve çok taraflı diyalog gerektiriyor.