Emperyalizm Nedir? Ülkemiz İçin Emperyalist Kimdir?

Emperyalizm, kelime anlamıyla “imparatorluk kurma” tutkusunu ifade eder. Tarihsel kökleri antik çağlara uzansa da, modern anlamda emperyalizm, 19. yüzyılın sanayileşmiş devletlerinin ham madde arayışı, pazar genişletme ve siyasi-askeri üstünlük kurma mücadelesiyle şekillendi. Ancak emperyalizm, sömürgecilik döneminin bitmesiyle ortadan kalkmadı; aksine, yeni bir forma büründü. Bugün, bir devletin başka bir devletin kaynaklarını, siyasetini veya kültürünü dolaylı yollarla kontrol etme pratiği olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomik bağımlılık, askeri üsler, kültürel hegemonya ve finansal manipülasyon, modern emperyalizmin silahları haline geldi.

Emperyalizmin Evrimi: Sömürgecilikten Küreselleşmeye

20’nci yüzyılın başında İngiltere, Fransa ve Almanya gibi devletler, Afrika ve Asya’yı fiilen işgal ederek emperyalist bir yarışa girmişti. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu da “Hasta Adam” metaforuyla parçalanma tehdidi altındaydı. Sevr Antlaşması (1920), Türkiye’nin emperyalist güçlerce paylaşılma projesinin somut bir örneğiydi. Ancak Kurtuluş Savaşı, bu projeye karşı bir direniş manifestosuna dönüştü.

    Soğuk Savaş döneminde ise emperyalizm, ideolojik kamplaşmayla yeniden tanımlandı. ABD ve Sovyetler Birliği, “nüfuz alanları” yaratmak için üçüncü dünya ülkelerini kendi bloklarına çekti. Türkiye, NATO’ya girerek Batı bloğunda yer aldı, ancak bu tercih, ülkeyi ABD’nin askeri ve siyasi etkisine açık hale getirdi. 12 Eylül darbesi gibi kritik dönüm noktalarında Washington’ın rolü, Türkiye’deki emperyalizm tartışmalarını hep canlı tuttu.

    Günümüzde ise emperyalizm, çok kutuplu bir dünyada daha karmaşık bir hal aldı. Artık tek bir hegemon güçten söz etmek zor; Çin’in Kuşak ve Yol Projesi, Rusya’nın enerji diplomasisi veya ABD’nin küresel askeri varlığı, farklı emperyalist stratejiler olarak okunabilir.

    Türkiye’nin Emperyalizmle İmtihanı: Tarihten Bugüne

    Türkiye, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi nedeniyle tarih boyunca emperyalist güçlerin ilgi odağı oldu. Bugün de bu ilgi devam ediyor, ancak aktörler ve yöntemler değişti.

    1. ABD: Stratejik Ortak mı, Gölge Hegemon mu?
      Türkiye, Soğuk Savaş’tan bu yana ABD ile askeri, ekonomik ve siyasi bir ortaklık yürütüyor. İncirlik Üssü, NATO füze kalkanı ve F-35 projesi gibi iş birlikleri, ilişkinin derinliğini gösteriyor. Ancak Washington’ın PKK/YPG’ye verdiği destek, FETÖ liderinin iadesini ertelemesi veya S-400 krizi nedeniyle uyguladığı yaptırımlar, bu ortaklığın asimetrik yapısını ortaya koyuyor. Türkiye’deki bir kesim, ABD’yi “dolaylı emperyalist” bir güç olarak görüyor.
    2. Avrupa Birliği: Ekonomik Baskı ve Kültürel Üstünlük
      AB’nin Türkiye’ye yönelik “demokrasi ve insan hakları” söylemi, zaman zaman çifte standartlı uygulamalarla eleştiriliyor. Katılım müzakerelerinin askıya alınması, vize serbestisi konusundaki engeller ve Türkiye’nin ekonomik kriz dönemlerinde Brüksel’den gelen “reform talepleri”, AB’nin Türkiye üzerinde bir tür ekonomik vesayet kurma çabası olarak yorumlanıyor.
    3. Rusya ve Çin: Yeni Aktörler, Yeni Riskler
      Son yıllarda Türkiye, Batı ile gerilen ilişkilerini dengelemek için Rusya ve Çin’e yakınlaştı. Akkuyu Nükleer Santrali, S-400 alımı ve TürkStream projesi, Moskova ile ilişkilerin derinleştiğini gösteriyor. Çin ise Kuşak ve Yol Projesi kapsamında Türkiye’ye yatırım vaatleriyle yaklaşıyor. Ancak bu ilişkilerde de eşitsizlik riski var: Örneğin, Rusya’ya artan enerji bağımlılığı veya Çin’in borç diplomasisi, Türkiye’nin manevra alanını daraltabilir.

    Emperyalizm Tartışmasının İç Politikadaki Yansımaları

    Türkiye’de “emperyalist” tanımı, siyasi kamplaşmalara göre değişkenlik gösteriyor. Bir kesim, Batı’yı “modern sömürgeci” olarak nitelerken, diğerleri Rusya ve Çin’in yükselen etkisine dikkat çekiyor. Öte yandan, bazı analistler, Türkiye’nin kendi bölgesel güç olma hedefinin de “mini-emperyalist” eğilimler taşıdığını iddia ediyor. Suriye’deki askeri varlık, Libya’daki müdahale veya Doğu Akdeniz’deki enerji arayışı, bu argümanlara dayanak oluşturuyor.

    Ancak asıl soru şu: Türkiye, emperyalist güçler arasında denge kurarken bağımsızlığını koruyabiliyor mu?

    • Dış politika hamleleri (örneğin İsrail ile normalleşme, Ukrayna’da arabuluculuk) çok yönlü bir diplomasi izlenimi verse de, ekonomik kırılganlıklar (döviz rezervleri, enflasyon, dış borç) Türkiye’yi dış güçlere karşı savunmasız kılıyor.
    • İç siyasette ise “milli irade” vurgusuyla dış müdahalelere karşı çıkılıyor, ancak aynı zamanda uluslararası finans kuruluşlarıyla (IMF, Dünya Bankası) ilişkiler devam ediyor.

    Sonuç: Emperyalizm Çağında Bağımsızlık Mümkün mü?

    Emperyalizm, küresel kapitalizmin doğasında var olan bir olgu. Güçlü devletler, zayıf olanların kaynaklarını kontrol etmek için her türlü aracı kullanıyor. Türkiye gibi jeostratejik önemi yüksek ülkeler, bu güç mücadelesinde sıkışıp kalıyor.

    Ancak unutmamak gerekir: Emperyalizm yalnızca dışarıdan dayatılan bir pratik değil; aynı zamanda içerideki iş birlikçi yapıların varlığıyla beslenir. Türkiye’nin gerçek anlamda bağımsız olabilmesi için hem dış politikada dengeyi sağlaması, hem de içeride demokratik kurumları güçlendirerek ekonomik özgürlüğünü kazanması gerekiyor.

    Tarih, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür” sözünü haklı çıkarmaya devam ediyor…