Türkiye’nin Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP): Açığın Azalması Ne Anlama Geliyor?

Türkiye’nin net UYP açığı eylülde 327 milyar dolara geriledi; rezervler rekor kırdı ancak dış yükümlülükler hâlen yüksek ve risk oluşturuyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın açıkladığı Eylül 2025 Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verileri, Türkiye’nin dış ekonomik dengelerini anlamak açısından önemli ipuçları taşıyor. Ülkenin yurt dışı varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki farkı gösteren net UYP’nin eylül itibarıyla -327,1 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi, önceki aya göre kayda değer bir iyileşmeye işaret ediyor. Ağustos ayında -341,7 milyar dolar seviyesinde olan açık, 14,6 milyar dolarlık bir daralma yaşamış durumda. Bu gelişme ilk bakışta olumlu görünse de, tabloyu daha geniş bir çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

Varlık tarafında görülen yüzde 8,2’lik artış dikkat çekici bir güçlenme sinyali veriyor. Türkiye’nin toplam dış varlıklarının 395,5 milyar dolara yükselmesi, hem rezerv birikiminin hem de diğer finansal varlıkların artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Özellikle rezerv varlıkların 180,1 milyar dolar ile tarihsel olarak en yüksek seviyesine ulaşması, finansal kırılganlıkların azaltılması açısından kritik öneme sahip. Rezervlerdeki artış, yalnızca dış şoklara karşı tampon oluşturmuyor, aynı zamanda Türkiye’nin kredi risk algısına da olumlu katkı sunuyor.

Ancak varlık kalemleri içinde farklı yönlerde hareketler dikkat çekiyor. Doğrudan yatırımlar kaleminin yüzde 3,8 oranında artarak 72,5 milyar dolara çıkması, Türkiye’nin yurt dışındaki doğrudan yatırımlarının büyüdüğünü gösteriyor. Buna karşılık diğer yatırımların yüzde 2,3 azalması ve bankaların yabancı para mevduat varlıklarının yüzde 9,3 gerileyerek 42,7 milyar dolara düşmesi, finansal kurumların bilançolarındaki döviz likiditesinde çözülmeye işaret ediyor. Bu durum bankaların yurt dışı finansmana daha az ihtiyaç duyduğu veya döviz pozisyonlarını yeniden yapılandırdığı şeklinde yorumlanabilir.

Yükümlülükler tarafında ise tablo daha hareketli. Türkiye’nin toplam yükümlülükleri yüzde 3,1 artışla 722,6 milyar dolara çıkarken, alt kalemlerde belirgin bir çeşitlilik yaşandı. Doğrudan yatırımların 213,7 milyar dolara yükselmesi, yabancı yatırımcıların Türkiye’deki şirketlere olan ilgisinin sürdüğünü gösteriyor. Ancak burada kur etkisinin de önemli rol oynadığı unutulmamalı. Özellikle portföy yatırımlarında görülen yüzde 12,1’lik artış ve 130,8 milyar dolarlık toplam hacim, küresel likidite koşullarındaki değişimlerin Türkiye’ye güçlü bir giriş yarattığını ortaya koyuyor. Genel Hükümet’in DİBS yükümlülüklerinin yüzde 30,1 artarak 15,7 milyar dolara ulaşması ise, Türkiye’nin tahvil piyasasında yabancı ilgisinin yeniden arttığını gösteriyor; ancak bu durum aynı zamanda dış borçlanmanın da büyüdüğünü yansıtıyor.

Net UYP açığındaki daralma, Türkiye’nin dış ekonomik dengesizliğinin azaldığı anlamına gelmiyor; ancak açığın yönü ve hareketi açısından olumlu bir sinyal veriyor. Açığın halen 327 milyar dolar seviyesinde bulunması, Türkiye’nin dışa bağımlılığının ve dış finansman ihtiyacının sürdüğünü açıkça ortaya koyuyor. Bu denli yüksek bir yükümlülük hacmi, küresel finansal koşullara karşı kırılganlığı artırıyor. Özellikle faiz artışları, jeopolitik gelişmeler ve risk iştahındaki dalgalanmalar Türkiye’nin dış finansman maliyetlerini etkileyerek bu dengeyi sürekli tehdit ediyor.

Bununla birlikte rezerv varlıklardaki tarihi zirve, dış borç yapısındaki olgunlaşma ve portföy girişlerindeki canlanma ekonomik görünümü bir miktar destekliyor. Yine de sürdürülebilir bir dış denge için yalnızca finansal akımların artması yeterli değil. Türkiye’nin kalıcı olarak daha güçlü bir UYP yapısına ulaşabilmesi için yüksek katma değerli üretim, ihracat kapasitesinin artırılması, enerji bağımlılığının azaltılması ve uzun vadeli doğrudan yatırımların teşvik edilmesi gerekiyor. Aksi hâlde mevcut tablo, dönemsel bir iyileşmeden öteye geçemeyebilir.

Eylül 2025 UYP verileri Türkiye ekonomisi için hem umut veren hem de dikkat edilmesi gereken bir resim çiziyor. Açığın daralması, rezervlerin rekor kırması ve bazı kalemlerdeki toparlanma olumlu sinyaller olsa da, büyük yükümlülük hacmi ve yapısal dış bağımlılık gerçeği değişmiş değil. Ekonomik politikalarda istikrarın ve yapısal dönüşümün sürdürülmesi, Türkiye’nin bu kırılganlıkları aşabilmesinde kilit rol oynamaya devam edecek.