Ethereum Vakfı, Vitalik Buterin ve çekirdek Hesap Soyutlama ekibiyle birlikte, blok zinciri tarihine yeni bir sayfa ekledi. Yayınlanan “Güvenilmez Manifesto”, yalnızca teknik bir belge değil; Ethereum’un felsefi köklerine, yani “güvene değil, doğrulamaya dayalı sistem” ilkesine dönüşün sembolü. Zincir içi bir belge olarak yayımlanan manifesto, protokolün güvenilir aracılara olan bağımlılığını en aza indirme taahhüdünü zincir üzerinde kalıcı hale getiriyor.
Bu manifesto, bir yöneticisi veya gizli anahtarı olmayan, yalnızca kullanıcıların kendi adresleriyle zincire kişisel bir bağlılık kaydı düşebileceği bir akıllı sözleşme aracılığıyla hayata geçirildi. Kullanıcılar, pledge() işlevini çağırarak “Ethereum’un güvenilmezlik ilkelerine” kişisel bir imza atabiliyor. Bu çağrı, sadece bir adres ve zaman damgası kaydediyor; geriye, zincirde değiştirilemez bir sadakat izi bırakıyor. Bu kadar basit ama derin bir tasarım, Ethereum’un ideolojik temellerinin hâlâ “insanlara değil, koda güven” üzerine kurulu olduğunu hatırlatıyor.
Ethereum’un manifestosunda yer alan üç yasa, blok zinciri etiğinin özünü yeniden tanımlıyor:
Birincisi, kritik sır yok ilkesi. Bu, protokolün hiçbir bölümünün özel veya gizli bilgilere dayanmaması gerektiğini vurguluyor. İkincisi, vazgeçilmez aracı yok maddesiyle, sistemin hiçbir zaman tek bir otoriteye, şirkete veya kişiye bağımlı olmaması gerektiği açıkça belirtiliyor. Üçüncüsü ise doğrulanamayan sonuç yok, yani zincirde gerçekleşen her işlem ve değişikliğin herkes tarafından yeniden üretilebilir olması gerekiyor. Bu üç kural, Ethereum’un uzun vadede tarafsız, açık ve kamusal bir altyapı olarak kalmasını sağlayacak yeni bir sosyal sözleşme gibi duruyor.
Ethereum, bu manifestoyu yalnızca bir beyannameden öteye taşıdı; onu ana ağa yerleştirerek kendi varoluş nedenini zincir üzerinde mühürledi. Bu, “manifesto”yu bir blog yazısı veya teknik doküman olmaktan çıkarıp doğrudan protokolün bir parçasına dönüştürüyor. Her pledge olayı, bir kullanıcının ideolojik beyanını temsil ediyor — merkeziyetsizlik ilkelerine sadakat yemini gibi.
Bu adımın sembolik bir jestten fazlası olduğunu söylemek gerek. Zira günümüzün blockchain ekosistemi, ironik biçimde, güvene dayalı mekanizmalarla dolup taşıyor. Merkezi sıralayıcılar, özel anahtar depolama servisleri, yükseltme anahtarlarına sahip yönetişim mekanizmaları… Tüm bu yapılar, zincirlerin pratikte yeniden merkezileşmesine yol açıyor. Ethereum’un “Güvenilmez Manifestosu” ise bu eğilime sessiz bir başkaldırı. “Biz, güven yerine doğrulamaya dayanan bir sistem inşa ettik ve buna geri dönüyoruz” diyor adeta.
Zamanlama da dikkat çekici. Düzenleyici kurumların, özellikle de ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) gibi otoritelerin, merkezi özellikler taşıyan blockchain projelerine karşı baskıyı artırdığı bir dönemde bu manifesto, Ethereum’un “tarafsız ve güvenilir” altyapı iddiasını güçlendiriyor. Çünkü kurumsal benimseme açısından en büyük güvence, merkezi bir otorite değil; herkesin aynı veriyi görebildiği, doğrulanabilir bir sistemdir.
Ethereum Vakfı’nın bu adımı, teknolojik olduğu kadar kültürel de bir mesaj taşıyor: “Gerçek güven, insanlardan değil şeffaf sistemlerden gelir.” Merkezi otoritelerin zayıf noktaları, kişisel çıkar çatışmaları veya kapalı karar alma süreçleri, uzun vadede tüm dijital altyapıların güvenilirliğini zedeler. Oysa Ethereum’un yeniden hatırlattığı şey, zincir üzerindeki verinin herkesçe doğrulanabilir ve hiçbir güce bağımlı olmadan erişilebilir olması gerektiğidir.
Bu manifesto, geleceğin interneti olan Web3’ün ahlaki pusulası olabilir. Çünkü Web3’ün ruhu, kullanıcı egemenliğinde, açık kaynaklı sistemlerde ve aracısız işlemlerde yatar. Ethereum, bu idealleri “güvenilmezlik” kelimesiyle özetliyor — yani, güvenmek zorunda kalmamak.
Belki de “Güvenilmez Manifesto”nun asıl gücü, hiçbir şeye hükmetmemesinde yatıyor. Sadece bir fikir, bir zincir kaydı, bir yemin… ama bu yemin, merkeziyetsizlik idealiyle yaşayan herkes için dijital bir ant gibi. Vitalik Buterin’in yıllar önce söylediği gibi: “Ethereum yalnızca bir ağ değil, bir fikir hareketidir.” Manifesto, işte tam da bu fikrin dijital anıtı oldu.










