Külçe Altının Büyük Başarısı

Altının reel getirisi 61 ayın zirvesine çıktı; jeopolitik riskler altında yükselişi desteklese de sürdürülebilirliği belirsiz.

Külçe altının yıllık reel getirisi, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ekim ayında yüzde 47,46’ya ulaştı ve son 61 ayın zirvesini gördü. Aslında bu sadece bir istatistik değil; küresel belirsizliklerin, politik risklerin ve yatırımcının sığındığı limanın bir fotoğrafı. Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan Gazze’deki gerilime, ABD-Çin ticaret savaşından ABD seçim sonrası yeni tarifelere kadar dünya sahnesi bir süredir tansiyonu düşürmüyor. Ekonomik görünüme gölge düşüren her başlık, altının ons fiyatını 4.300 doların üzerine taşıyan temel rüzgârlardan biri oldu.

Bireysel yatırımcının talebi zaten güçlüydü; buna merkez bankalarının rekor alımları eklenince altın, finansal araçlar arasında adeta kendi kulvarını yarattı. Gram fiyatının 5.800 liraya ulaşması şaşırtıcı değil; çünkü altın uzun zamandır “riskten korunma” motivasyonuyla hareket eden sermayenin bir tür sigortası konumunda. TÜİK verileri de bunu doğruluyor. Ekim itibarıyla yüzde 87,27’lik yıllık nominal getiri, altını mevduattan dövize, hisse senedinden DİBS’e kadar tüm rakiplerinin önüne koyuyor.

Daha dikkat çekici olan, reel getiri tablosundaki seyir. Altın, yıllık bazda TÜFE’ye göre yüzde 40,94, Yİ-ÜFE’ye göre yüzde 47,46 reel kazanç sağlayarak son beş yılın en parlak performansına imza attı. 2020’de yakaladığı yüzde 47,64’lük seviyeyi yıllar sonra yeniden görmesi, aslında piyasaların kırılganlığıyla birlikte altının ne kadar güçlü bir hedge aracı olduğunun da göstergesi. Buna karşılık aynı 61 aylık periyotta 26 ay boyunca reel kayıp yaşatmış olması, yatırımcının altını “her zaman kazandırır” yanılgısıyla değil, risk profiline uygun bir araç olarak değerlendirmesi gerektiğini hatırlatıyor.

1997’den bu yana Yİ-ÜFE’ye göre en yüksek reel getirinin Mayıs 2006’daki yüzde 54,32 olduğu düşünüldüğünde, bugün yakalanan seviyenin tarihsel olarak da güçlü bir dönemsel dalgaya işaret ettiği söylenebilir. Fakat burada kritik bir ayrım var: Bugünün altını, geçmiştekinden daha fazla jeopolitik risk primi içeriyor. Yani yükselişin bir kısmı ekonomiden değil, dünya düzenindeki kırılmalardan besleniyor. Bu da tabloyu hem cazip hem riskli kılıyor.

Altın konusunda net bir cümle kurmam gerekirse: Altın hâlâ güvenli bir liman, ancak limana yanaşmanın maliyeti geçmişe göre çok daha volatil. Yatırımcının bu çağı doğru okuyup portföyünü tek bir aracın sırtına yüklememesi şart. Altının yükselişi önemli ama sürdürülebilirliği tamamen dünya siyasetinin ateşine bağlı. Bugünkü kazanç oranları, belirsizliğin ve güvensizliğin ekonomi üzerindeki en somut çıktısı.