Maaş, Alındığı Gün Bitiyor: Ay Başlamadan Yoksunluk Başlıyor

Toplumun yüzde 78’i maaşını günü gününe tüketiyorsa burada sadece ekonomik tablo yok; toplumsal yorgunluk ve güvensizlik var.

Türkiye’de ekonomik gerçeklik artık sadece rakamlarla değil, günlük yaşamın en basit ritmiyle ölçülüyor: Ayın kaçıncı gününde cüzdanın boşaldığıyla. KONDA’nın Eylül 2025 Barometresi, toplumun bu ritminin dramatik biçimde değiştiğini gözler önüne seriyor. Katılımcıların yüzde 78’i maaşlarını aldıkları gün ya da hemen sonrasında harcadığını söylüyor. Bu artık istisna değil, norm. Üstelik yüzde 38’i maaşlarını “aldıkları anda tamamen tükettiklerini” ifade ediyor.

Bu durum yalnızca ekonomik sıkışmanın değil, aynı zamanda toplumun geleceğe dair umut rezervlerinin ne kadar inceldiğinin de göstergesi. Çünkü tasarruf bir tercih değil; refah, güven ve gelecek beklentisiyle mümkün olan bir davranış. Tasarruf yapamayan toplum, yalnızca bugünün değil yarının da karşısında savunmasız kalır.

“Sıfır gün harcaması” sadece bir tüketim refleksi değil; mecburiyetin, nefes alma çabasının, hayatı idame ettirme zorunluluğunun adı. Sabit ve düşük gelirliler için bu davranış, lüks harcamaların değil, zorunlu faturaların, mutfak ihtiyaçlarının ve ayın ilk gününde başlayan ay sonu endişesinin sonucu. Bütçeler maaşla beraber buharlaşıyor ve cebimizde kalan yalnızca bir sonraki maaşın beklentisi.

KONDA’nın verileri, tüketim davranışlarının duygusal yönüne dair önemli detaylar sunuyor. “Küçük ödül” alışkanlığı bile büyük ölçüde kısıtlanmış: Katılımcıların yüzde 46’sı kendini küçük hediyelerle mutlu etmeyi hiç denemediğini söylüyor. Yüzde 69’u “alışveriş terapisi” kavramından tamamen uzak. Gösterişçi harcama eğilimi neredeyse yok denecek kadar düşük. Bu tablo, tüketicilerin zevk ve statü odaklı değil, hayatta kalma odaklı davrandığını gösteriyor.

Bir dönem sosyal medyanın ve pop kültürün dikte ettiği “kendini ödüllendir”, “anını yaşa” mottoları yerini “aya nasıl çıkarım” hesaplarına bırakmış durumda. Ekonomi yalnızca enflasyon rakamlarından, büyüme verilerinden ibaret değil. Ekonomi; marketteki sessizlikte, evde yapılan hesaplarda, ertelemelerde, vazgeçişlerde, daralan hayallerde yaşar.

Toplumun yüzde 78’i maaşını günü gününe tüketiyorsa burada sadece bir ekonomik tablo yok; toplumsal yorgunluk, güvensizlik ve dayanıklılık sınırına dayanmış bir psikoloji var. Hane halkı bütçeleri küçülürken, beklentiler de küçülüyor. Belki de en kaygı verici olan kısmı bu: Tasarruf edememek yalnızca maddi kayıp değil, gelecek planı yapamamak demek. Bir toplumun en büyük sermayesi umududur; o zayıfladığında kalkınmadan, refahtan, sosyal huzurdan bahsetmek güçleşir.

Bugün atılacak adımlar, yarının tüketim alışkanlıklarını değil, yaşam alışkanlıklarını belirleyecek. Ekonomik sıkışıklığın ortasında toplumun kırılganlığını azaltacak politikalar, sosyal destek mekanizmaları ve gelir adaleti artık ertelenemez başlıklardır. Aksi halde sıfır gün harcaması, yalnızca bir ekonomik terim değil; bir toplumun gelecekten vazgeçişinin sembolü olur.

Türkiye’nin yeni sorusu şu: Ayın kaçıncı günü değil, hangi gün umut biter?