Borç Kıskacında Bir Yılın Ardından: Yeni Yılda Daha Ağır Bir Yük mü?

Bu yılın ekonomik fırtınasında yeterince savrulduk derken, gelecek yıl ufukta görünen tablo daha ağır bir yükün kapıda olduğunu gösteriyor.

Bu yılın ekonomik fırtınasında yeterince savrulduk derken, gelecek yıl ufukta görünen tablo daha ağır bir yükün kapıda olduğunu gösteriyor. Bütçe kalemlerine baktığımızda, devletin faiz ödemeleri tek başına bir ülkenin kaderini belirleyen en büyük yüklerden biri haline gelmiş durumda. Bu yıl bütçeden 2 trilyon lira faiz ödemesine ayrılırken, gelecek yıl için bu rakamın 2,7 trilyon liraya çıkması bekleniyor. Yani ekonomi yönetimi borcu çevirmek için daha fazla kaynak ayıracak, vatandaş ise karşılığında daha fazla fedakârlık yapacak. Lafla peynir gemisi yürümese de sloganlar kulağa hoş geliyor, gerçeklerse mutfakta can yakmaya devam ediyor.

Devletin gelecek yıl tahsil etmeyi planladığı vergi gelirleri 15,6 trilyon lira. Bunun 3,5 trilyon lirası doğrudan çalışanların maaşlarından gelir vergisi olarak alınacak. MTV’den 136 milyar lira, KDV’den 3,5 trilyon lira, ÖTV’den 2,5 trilyon lira, harçlardan 459,5 milyar lira ve kambiyo vergisi adı altında 631 milyar lira kasaya girecek. Kısacası, bütçenin temel omurgasını yine vatandaşın sırtına yüklenen vergiler oluşturuyor. Büyüyen rakamlar bir ülkenin hizmet gücünü değil, vatandaşın omzuna binen yükü büyütüyor görünürde.

Peki bu devasa bütçelerin altında biz ne yapıyoruz? Ayakta kalmak için borçlanıyoruz. Yetmediğinde kredi kartlarına sarılıyoruz. Limitler dolduğunda kredili mevduat hesaplarını tüketip günü kurtarmaya çalışıyoruz. Bu yıl vatandaşın toplam borçlanması 5,1 trilyon liraya ulaştı. Sadece kredi borçları 2,2 trilyon lira seviyesinde. İşin daha da vahim tarafı, bankaların takibe aldığı kredi tutarı bir yılda yüzde 94 artarak 265,9 milyar liradan 515 milyar liraya yükseldi. Borç sadece rakam değil; çaresizliğin, sıkışmışlığın ve umutsuzluğun resmi haline geldi.

Ekonomik sıkıntılar derinleştikçe finansal istikrar adına yeni önlemler masaya yatırılıyor. Şirket iflasları manşetlere taşınırken, vatandaşın yaşadığı ekonomik iflas sessizce ilerliyor. Konkordato sadece şirketlerin değil, bireylerin de gerçeği haline gelmiş durumda. Mahkemelere her gün ortalama 30 bin yeni icra dosyası geliyor ve icra dosyalarının toplam sayısı 24,7 milyona ulaşmış durumda. Bu rakam sadece hukuki bir veri değil; her dosyanın ardında bir aile, bir dram, bir ekonomik çöküş hikâyesi var.

Mesele sadece ekonomik değil, sosyo-psikolojik bir çöküşün de yansıması. İnsanlar geçinemediğinde umutlarını kaybediyor, mücadele gücünü yitiriyor, geleceğe dair hayalleri soluyor. Ekonominin teknik göstergeleri kadar, insanların yaşam kalitesi, mutluluğu ve huzuru da bir ülkenin gidişatını belirler. Bugün sokakta konuşulan tek şey fiyat artışları, geçim sıkıntısı ve geleceğe dair belirsizlik. Bu tabloyu düzeltmenin yolu ise sadece yeni vergiler koymak ya da kredileri yapılandırmak değil; üretimi, verimliliği, istihdamı ve adil gelir dağılımını esas alan politikalarla toplumun nefes almasını sağlamak.

Önümüzdeki yılın daha fazla yük, daha fazla vergi ve daha fazla faiz ödemesiyle geçmemesi için cesur, gerçekçi ve sosyal adaleti önceleyen bir ekonomik yaklaşım gerekiyor. Aksi halde vatandaşın direnci de sabrı da sınıra dayanacak. Bugün rakamlarla ifade edilen bu tablo, yarın sosyal bir kırılmaya dönüşebilir. Ekonominin omurgası insan; yük ne kadar ağır olursa olsun, o omurganın kırılmaması için çözüm üretmek şart.