BETAM: Enflasyon Beklentileri Tırmanıyor

BETAM araştırması, halkın gelecek yıla dair ekonomik beklentilerinde belirgin bir karamsarlığın hakim olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de enflasyon yalnızca fiyat etiketlerinde değil, toplumun zihinlerinde de yükselmeye devam ediyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) Ekim 2025 “Hanehalkı Enflasyon Beklentileri” araştırması, halkın gelecek yıla dair ekonomik beklentilerinde belirgin bir karamsarlığın hakim olduğunu gösteriyor. Rapora göre, ortalama enflasyon beklentisi ekim ayında yüzde 61’e çıktı. Bu oran, bir önceki aya göre 6,9 puanlık ciddi bir artışa işaret ediyor.

Söz konusu yükseliş, yalnızca ekonomik göstergelerle değil, toplumun genel ruh haliyle de açıklanabilir. Çünkü hanehalkı beklentileri, çoğu zaman makroekonomik verilerden önce ekonomideki güven hissini yansıtır. Beklentilerin bu kadar kısa sürede sert bir biçimde yükselmesi, halkın fiyat istikrarına olan inancında yeniden bir zayıflama yaşandığını düşündürüyor.

Raporda dikkat çeken bir diğer bulgu, cinsiyet farkının belirginleşmesi. Kadınların ortalama enflasyon beklentisi yüzde 67 iken erkeklerde bu oran yüzde 57,7 olarak ölçülmüş. Kadınlarda beklentinin bir ayda 13,3 puan artması, ev ekonomisini doğrudan yöneten bireylerin fiyatlardaki artışı daha güçlü hissettiğini gösteriyor. Günlük alışverişin, mutfak harcamalarının ve temel ihtiyaçların kadınların gözünde ekonomik gerçekliğin en net göstergesi olduğu düşünüldüğünde, bu fark son derece anlamlı.

Yaş gruplarına göre bakıldığında, 25-34 yaş grubundaki genç yetişkinlerin en yüksek beklentiyi (%65,4) dile getirmesi, gelecek kaygısının da yaşla paralel biçimde değiştiğini ortaya koyuyor. Gençler, iş gücü piyasasındaki belirsizlikler, barınma ve geçim sıkıntısı nedeniyle fiyat artışlarını yalnızca ekonomik bir olgu olarak değil, yaşam standartlarını doğrudan tehdit eden bir unsur olarak algılıyor. Buna karşılık 35-44 yaş grubunda beklentinin yüzde 58,9 ile görece düşük kalması, bu yaş grubunun gelir istikrarı veya daha temkinli ekonomik davranışlarıyla açıklanabilir.

İş durumuna göre dağılım da benzer şekilde çarpıcı. İşsiz ve iş arayanların enflasyon beklentisi bir ayda 15,2 puan artarak yüzde 65,7’ye yükselmiş durumda. Bu durum, ekonomik kırılganlığın en çok hissedildiği kesimlerde geleceğe dair umutsuzluğun arttığını gösteriyor. Günlük veya yevmiyeli çalışanlarda beklenti yüzde 52 seviyesinde kalırken, bu grubun çoğu zaman kısa vadeli kazançlara odaklandığı ve fiyat değişimlerini uzun vadede öngörmekte zorlandığı söylenebilir.

Öğrencilerde beklentinin yüzde 68,2’ye çıkması da dikkat çekici. Henüz aktif iş gücüne tam anlamıyla katılmamış bu kesimin geleceğe dair en yüksek enflasyon tahminini yapması, gençlerin ekonomik güven eksikliğini derinden hissettiğini ortaya koyuyor. Eğitim giderleri, barınma maliyetleri ve geçim zorlukları, öğrenciler için enflasyonu soyut bir istatistikten çok somut bir yaşam gerçeğine dönüştürmüş durumda.

Genel tabloya bakıldığında, hanehalklarının enflasyon beklentisinde yaygın bir yukarı yönlü algı mevcut. Katılımcıların dörtte biri enflasyonun yüzde 41-60 aralığında olacağını öngörürken, yalnızca dörtte biri mevcut seviyenin (%33,3) altına düşeceğine inanıyor. Bu da, fiyat artışlarının kalıcı hale geldiğine dair bir kanaatin toplumun geniş kesimlerine yerleştiğini gösteriyor.

Ekonomide enflasyonun düşmesi için yalnızca faiz, para politikası ya da döviz kuru istikrarı yeterli değildir; aynı zamanda beklentilerin de yönetilmesi gerekir. Çünkü fiyatların gelecekte yükseleceğine inanan tüketici, harcamalarını öne çeker; bu da talebi artırarak enflasyonu fiilen yukarı iter. Dolayısıyla, hanehalkı beklentilerinin bozulması, kendi kendini besleyen bir enflasyon sarmalına dönüşebilir.

Bugün açıklanan veriler, yalnızca ekonomik bir eğilim değil, aynı zamanda toplumsal bir uyarı olarak okunmalı. Enflasyonla mücadele süreci, teknik araçlardan ziyade güven inşasıyla başarılı olur. Halkın ekonomiye güven duymadığı bir ortamda alınan parasal kararların etkisi sınırlı kalır. Hanehalkı beklentilerinin bu denli hızlı yükselmesi, ekonominin istikrarı kadar iletişim stratejisinin de gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Türkiye’nin önündeki en büyük sınav, artık enflasyonun kendisi kadar, bu enflasyonun toplumda yarattığı umutsuzluk ve beklenti krizini yönetmek olacak.