Yatırım dünyasında bazı kalıplar var ki, neredeyse kuşaktan kuşağa aktarılıyor: “Borsaya yatırım yapılmaz, altın ve mevduat en güvenli limandır.” Bu söylem aslında yalnızca bir yatırım tercihi değil; bir psikolojinin, bir davranış biçiminin de yansıması. Son bir yıldır borsa yatırımcılarına reel getiri sunamazken altın ve mevduatın ciddi kazançlar sağlaması, bu düşünceyi daha da güçlendirdi. Borsa yatırımcısı ya sessizce kenara çekildi ya da borsayı bütünüyle değersiz görmeye başladı. Bu tabloyu anlamak için yalnızca ekonomik veriler değil, yatırımcı psikolojisi de masaya yatırılmalı.
Burada ilginç bir çelişki var: Aynı insanlar konut yatırımına gelince borsaya gösterdikleri şüpheciliği göstermiyorlar. Oysa son 20 ayda konut da reel anlamda yatırımcısına kazandırmadı. Hatta pek çok bölgede enflasyonun gerisinde kalan fiyatlar nedeniyle konut, borsadan daha kötü bir performans sergiledi. Yani getiriler kıyaslandığında tablo konut lehine değil. Ama sokağa çıktığınızda, mevduat ya da altın dışında yatırım yapmak istemeyen yatırımcı bile “param olsa konut alırım” diyor.
Bu durumda devreye rakamlardan çok algı giriyor. Konut, yatırımcı için yalnızca bir finansal varlık değil, somut bir mülk. Görülebiliyor, dokunulabiliyor, “dikili ağacım var” hissi veriyor. Üstelik borsadaki gibi anlık fiyat takibi de yok. Her gün, her saat evin değerine bakılmıyor. Belki yılda bir kez “bu ev şimdi kaç eder” diye düşünülüyor. Bu da yatırımcıyı dalgalanmalardan koruyan bir “psikolojik yastık” görevi görüyor.
Oysa borsada durum tam tersi. Her gün, her dakika fiyat göz önünde. Kırmızı ekranlar, düşen grafikler yatırımcının sinir uçlarına dokunuyor. İnsan doğası gereği zarara tahammülü düşük. Bir hisse senedi 10 liradan 7 liraya düşünce panik başlıyor, “borsadan bir şey olmaz” cümlesi dilin ucuna geliyor. Aynı yatırımcı, konutunun değerinin gerilediğini ise çoğu zaman fark etmiyor bile. Bu farkındasızlık aslında onu uzun vadeli yatırımcıya dönüştürüyor.
Borsada da aslında uzun vadede konuttan çok daha iyi performans gösteren kaliteli şirketler var. Son 10-15 yıllık veriler incelendiğinde, temettü ödeyen güçlü firmaların hisseleri birçok bölgede konut fiyat artışlarını 4–5 kat geçmiş durumda. Ama yatırımcı psikolojisi buna izin vermiyor. Görmediği bir düşüşte sabırlı olamıyor, panikle satış yapıyor. Konutu ise görmesine rağmen değer düşüşünü fark etmediği için satmıyor ve uzun vadeli getiriyi elde ediyor.
Bu tablo bize şunu anlatıyor: Yatırım sadece matematikle değil, psikolojiyle de yapılır. Fiyatın görünürlüğü yatırım davranışını şekillendirir. Konutun avantajı “görünmez fiyat”tır. Borsanın dezavantajı ise her saniye görünür olan ekrandır. Bu fark, aynı yatırımcıyı birinde uzun vadeli yatırımcıya, diğerinde kısa vadeli panik satıcısına dönüştürür.
Yatırım kararlarının çoğu zaman rasyonel gerekçelerden çok duygularla alındığını anlamadan sağlıklı bir yatırım kültürü oluşturmak mümkün değildir. Borsaya yatırım yapmamanın arkasında yalnızca getiriler değil, güven eksikliği, volatilite korkusu ve algı yönetimi de vardır. Oysa iyi bir portföyde borsa da, altın da, mevduat da, gayrimenkul de olabilir. Asıl mesele en güçlü yatırım aracının ne olduğu değil; yatırımcının onu nasıl gördüğü, nasıl davrandığıdır.
Belki de en güçlü yatırım aracı, ekranda gözükmeyen ama her gün değer kazanan bir sabırdır.









