Otomotiv Sektörü Eski Gücüne Dönüyor

Genel görünüm itibarıyla otomotiv sektörü, pandemi sonrası başlayan daralma dönemini büyük ölçüde geride bırakmış durumda.

Otomotiv sektörü, 2025 yılının üçüncü çeyreğinde güçlü bir toparlanma ivmesi yakalayarak yeniden büyüme patikasına girdiğini net biçimde göstermeye başladı. Yurt içi talebin yüksek kredi maliyetlerine rağmen güçlü kalması ve Avrupa pazarındaki satışların reel olarak artması, sektörün eski dinamizmini geri kazandığına dair önemli sinyaller veriyor. Bu toparlanma, yalnızca geleneksel satış kanallarındaki artıştan değil, aynı zamanda elektrifikasyon ve yeni finansman modellerinin yaygınlaşmasından da besleniyor.

Türkiye otomotiv pazarı, 2024’ün son çeyreğinden itibaren zorlu finansal koşullara rağmen dayanıklılığını korudu. 2025’in başından itibaren kredi maliyetlerinin nispi olarak istikrar kazanması, otomotiv talebini canlı tuttu. Tüketicilerin, özellikle ikinci el araç piyasasında fiyatların stabil hale gelmesiyle birlikte yeniden showroomlara yönelmesi satışları destekledi. Avrupa pazarında da üretim kapasitesinin artması, tedarik zincirlerinin normalleşmesi ve elektrikli araçlara olan ilginin yükselmesi sektöre yeni bir soluk kazandırdı.

Elektrikli araç dönüşümü, sektörün en güçlü büyüme itici güçlerinden biri haline geldi. Tüketici alışkanlıklarının hızla değişmesi, kamu politikalarının elektrifikasyonu teşvik etmesi ve batarya teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, elektrikli araç satışlarını ciddi biçimde artırıyor. Türkiye’de de hem küresel markalar hem yerli üreticiler bu dönüşüme uyum sağlamak için yatırımlarını hızlandırdı. Yerli üreticilerin piyasada daha görünür hale gelmesi ve elektrikli araç üretim kapasitelerinin artırılması, önümüzdeki dönemde ihracat gelirlerini de güçlendirecek önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.

Finansman tarafında yaşanan dönüşüm de sektörün toparlanmasını destekleyen bir başka önemli faktör oldu. Geleneksel taşıt kredilerine alternatif olarak markaların kendi finansman modellerini devreye alması ve yeni leasing seçeneklerinin sunulması, yüksek faiz oranlarının yarattığı baskıyı azalttı. Ayrıca faiz indirim döngüsünün başlaması ve mevduattan çıkacak sermayenin otomotiv pazarına yönelmesi, önümüzdeki dönemde talebin daha da güçlenmesine zemin hazırlıyor. Bu dinamikler, sektörün sadece bugünkü performansını değil, gelecek dönem potansiyelini de yukarı taşıyor.

Sektörün büyüme tarafında olumlu gelişmeler yaşanırken, bazı risk unsurları da varlığını sürdürüyor. Yeni vergi düzenlemeleri, özellikle ithal araçların fiyatlarını yukarı çekerek rekabet dengesini etkileyebilir. Çinli üreticilerin agresif fiyat politikaları, Avrupa ve Türkiye pazarındaki yerli üreticiler için rekabet baskısını artırıyor. Hafif ticari araç segmentinde ise büyüme potansiyeli dikkat çekiyor. E-ticaretin yaygınlaşması, şehir içi taşımacılığın artması ve işletmelerin araç parklarını yenileme eğilimi bu segmenti destekliyor.

İhracat tarafında Avrupa pazarına olan güçlü talep, Türkiye otomotiv sanayisinin elini güçlendiriyor. Üretim kapasitesinin yüksekliği ve lojistik avantajlar, Türkiye’yi Avrupa’nın önemli bir tedarik üssü haline getirmeye devam ediyor. Fiyatlama politikalarında ise dengeli bir strateji izlenmesi gerekiyor; zira hem yüksek maliyetler hem de rekabetçi fiyat baskısı üreticileri daha verimli üretim modellerine yöneltiyor.

Genel görünüm itibarıyla otomotiv sektörü, pandemi sonrası başlayan daralma dönemini büyük ölçüde geride bırakmış durumda. Elektrifikasyon süreci, yeni finansman modelleri, faiz indirimleri ve güçlü ihracat kanalları sektörün yeniden büyüme rotasına girmesini sağlıyor. Ancak bu süreçte rekabetin artması, yeni vergiler ve maliyet baskıları sektör oyuncularının stratejik kararlarını daha da önemli hale getiriyor. Önümüzdeki dönemde dengeli fiyat politikaları, üretim teknolojilerine yatırım ve finansman modellerinde inovasyon, sektörün kalıcı bir şekilde eski gücüne kavuşmasında belirleyici rol oynayacak.