Küresel piyasalarda bu hafta dikkatler yine Amerika Birleşik Devletleri’nde, özellikle de Fed’in politikalarına ve makroekonomik verilere çevrilmiş durumda. Wall Street’te rekor seviyelere ulaşan değerlemelerin yatırımcı güvenini törpülediği, Powell’ın temkinli açıklamalarının ise piyasa duyarlılığını baskıladığı bir dönemden geçiyoruz. Doların yükselişi ilk bakışta güvenli liman algısını teyit eder gibi görünse de, kısa vadeli teknik görünüm hâlâ kırılgan. Son haftalarda dolar kısa pozisyonlarının azalması, yatırımcıların yeniden düşüş yönünde pozisyon almaya açık olduklarını düşündürüyor.
Fed’in bu yıl kalan iki toplantısında yaklaşık 43 baz puanlık faiz indirimi fiyatlanıyor olsa da, Powell ve diğer yetkililerin verdiği mesajlar, bu kararların enflasyon ve işgücü verilerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyor. Özellikle kişisel tüketim harcamaları (PCE) verisinin kritik bir eşik haline gelmesi, para politikasında yön tayininin tek bir veriye endekslenmesine yol açıyor. Enflasyonun bu yıl %3,2 civarında zirve yapabileceğine dair öngörüler, Fed’in sabırlı kalmak zorunda olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda piyasa her ne kadar yıl sonuna kadar art arda indirimlere yönelmiş olsa da, ekonomik veriler bu patikayı garanti edemiyor.
Avrupa tarafında tablo görece daha sakin. Eylül ayı bileşik PMI verisi hafif de olsa artış göstererek büyümenin ılımlı bir şekilde devam ettiğini ortaya koydu. Enflasyonun gerilemesi ve ücret baskısındaki durgunluk, Avrupa Merkez Bankası açısından agresif adımlar atmayı gerektirmeyen bir ortam sunuyor. Ancak ülke bazlı kırılmalar dikkat çekici. Almanya’da hizmet sektörü toparlanma sinyalleri verirken, Fransa’da hem imalat hem de hizmet sektörlerindeki düşüşler, siyasi belirsizliklerin ekonomiyi baskıladığını net biçimde ortaya koyuyor.
Altın cephesinde fiyatların 3.737 dolar seviyesinde dengede kalması, yatırımcıların “bekle-gör” pozisyonunu tercih ettiklerini gösteriyor. Fed’in işgücü piyasasına yönelttiği dikkat, altın açısından olumlu bir beklenti yaratabilir. Çünkü işgücü piyasasında gevşeme işaretleri, genişleyici politikaların sürekliliğini destekleyebilir. Ancak ons altın için bu seviyelerde kalıcı yükselişin tetiklenmesi, Fed’in daha net güvercinleşmesine bağlı.
Petrol piyasasında ise resim dalgalı. ABD stoklarında görülen düşüş ve jeopolitik riskler fiyatları yukarı taşırken, arz yönlü gelişmeler ve özellikle Kuzey Irak kaynaklı yeniden artan arz endişeleri piyasayı baskılamış durumda. Brent petrolün yeniden 69 dolar seviyesine çekilmesi, fiyatların yukarı yönlü potansiyelinin daha çok piyasa algısına bağlı olduğunu kanıtlıyor. OPEC+ arzındaki artış ve yılın son çeyreğinde zayıflayan talep beklentisi, petrolün yeni zirveler yapmak yerine yatay-düşük bir bantta konsolide olabileceğini düşündürüyor.
Küresel ölçekte baktığımızda, piyasalarda net bir yön arayışı var. Doların kırılgan yükselişi, altının temkinli seyri, petrolün arz-talep sarmalındaki oynaklığı ve hisse senetlerindeki yüksek değerlemeler aynı noktaya işaret ediyor: belirsizlik. Bu belirsizlik, yatırımcıları kısa vadeli dalgalanmalara daha duyarlı hale getirirken, merkez bankalarının adımlarını her zamankinden daha kritik hale getiriyor. Önümüzdeki günlerde açıklanacak olan PCE verisi, ikinci çeyrek büyüme tahminleri ve işsizlik başvuruları verileri, yalnızca Fed’in değil, küresel piyasa algısının da yönünü tayin edecek.
Bugün gelinen noktada asıl soru, piyasanın Fed’in öngördüğü “sabır” çizgisini ne kadar sindirebileceği. Çünkü tarihin gösterdiği üzere piyasa sabırsızdır; beklentiyi satın alır, hayal kırıklığını hızla fiyatlar. Bu nedenle sonbahar aylarında piyasaların sadece ekonomik verilerle değil, aynı zamanda psikolojiyle de sınanacağı bir döneme giriyoruz.










