Küresel çelik ticaretinde yeni bir dönemin kapısı aralanıyor. Fitch Ratings’in yayımladığı rapor, ABD’nin ithal çeliğe uyguladığı yüksek tarifelerin, piyasalarda yön değişikliğine neden olabileceğini ortaya koyuyor. Mart ayında başlatılan ve Haziran’da yüzde 50 seviyesine çıkarılan ithalat tarifeleri, yalnızca ABD iç piyasasında fiyatların yükselmesine yol açmadı; aynı zamanda yüksek maliyetli üreticilerin küresel ticaret stratejilerini yeniden şekillendirmelerine de neden oldu.
ABD’nin sıkılaştırılmış korumacı adımları, küresel ölçekte zincirleme etkiler yaratıyor. Yüksek maliyetli üreticiler artık ABD’de rekabet gücü kaybettikleri için, ürünlerini daha az korunan pazarlara yönlendirmeyi planlıyor. Bu noktada öne çıkan iki adres Türkiye ve Latin Amerika. Her iki bölgenin de çelik ithalatında daha esnek bir koruma politikasına sahip olması, maliyeti yüksek üreticilerin bu pazarlarda tutunmasını kolaylaştırıyor.
Bu gelişmelerin uluslararası ticarette daha geniş bir korumacılık dalgasını tetikleyip tetiklemeyeceği tartışılıyor. ABD’nin sert adımları, zincirleme bir reaksiyon yaratarak diğer ülkelerde de benzer uygulamaları gündeme getirebilir. Avrupa Birliği’nin çelik ürünlerinde menşe takibini sıkılaştıracak “eritme ve dökme” kurallarını hayata geçirmeyi planlaması bunun en somut göstergelerinden biri. Bu adım özellikle Çin kaynaklı ürünlerin daha sıkı denetlenmesini amaçlıyor.
Çin faktörü, aslında bu hikâyenin merkezinde yer alıyor. Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler son yıllarda Çin’in düşük fiyatlı çelik ihracatı karşısında zorlanıyor. Bu baskı, ülkeleri anti-damping vergileri ve yeni koruma tedbirleri üzerinde düşünmeye zorluyor. Eğer bu yönde somut adımlar atılırsa, çelik ticaretinde yön değişikliğinin daha da belirginleşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Türkiye açısından bakıldığında tablo hem fırsatlar hem de riskler içeriyor. Kısa vadede Türkiye, yüksek maliyetli üreticiler için cazip bir pazar hâline gelebilir. Bu durum, iç piyasada daha çeşitli ürün bulunmasını sağlarken fiyatlarda baskı oluşturma potansiyeli de taşıyor. Ancak uzun vadede artan ithalat, yerli üreticilerin rekabet gücünü zayıflatabilir. Eğer gerekli koruma mekanizmaları zamanında devreye sokulmazsa, Türkiye’nin çelik sektöründe üretim kapasitesi ve istihdam üzerinde olumsuz etkiler görülebilir.
ABD’nin tarifeleri, küresel ekonomide yalnızca çelik sektörünü değil, ticaret politikalarının genel yönelimini de yeniden şekillendiriyor. Korumacı politikaların güçlenmesi, serbest ticaret ilkesinin alanını daraltırken ülkeler arasında yeni gerilim alanları da yaratıyor. Bu süreç, yalnızca ekonomik değil, siyasi dengeleri de etkileyecek boyutta bir dönüşümün işareti.
Sonuç olarak, ABD’nin çelik ithalatına yönelik tarifeleri bir gümrük vergisi adımından çok daha fazlası anlamına geliyor. Bu karar, küresel ticarette yeni dengeler kuruyor, ülkeleri kendi pazarlarını yeniden koruma altına almaya zorluyor. Türkiye ve Latin Amerika gibi bölgeler kısa vadede yeni ticaret akışlarının merkezine yerleşebilir; ancak bu durumun uzun vadeli sonuçları, alınacak koruma tedbirlerinin kapsamına ve uygulanma biçimine bağlı olarak şekillenecek. Çelikte başlayan bu yeni dalga, önümüzdeki yıllarda küresel ticaret politikalarının geleceğini belirleyecek en kritik başlıklardan biri olmaya aday görünüyor.








