Altın piyasaları, yatırımcıların güvenli liman arayışının ve merkez bankalarının politika yönelimlerinin bir yansıması olarak yeniden tarihe geçti. Fed’in bu hafta beklenen faiz indirimi öncesinde ons altın, $3.686 seviyesine ulaşarak yeni bir rekor kırdı. Pazartesi günü görülen zirvenin üzerine çıkılması, yalnızca ABD Merkez Bankası’nın tutumuyla değil aynı zamanda zayıflayan dolar endeksiyle de yakından ilişkili. Yedi haftanın en düşük seviyelerine inen dolar, altının cazibesini artırarak yükselişin hızlanmasına katkı sağladı.
ABD’de açıklanan zayıf istihdam verileri ve enflasyonda kayda değer bir sürprizin görülmemesi, piyasalarda bu yıl için ilave faiz indirimleri beklentisini güçlendirdi. Faiz getirmeyen bir varlık olan altın için bu gelişmeler doğrudan olumlu yansıyor. Başkan Jerome Powell’ın basın toplantısında vereceği mesajlar ve Fed’in yayımlayacağı dot plot tablosu, yatırımcıların kısa vadeli yön arayışında kritik rol oynayacak. ABD Başkanı Donald Trump’ın Fed üzerindeki siyasi baskıyı artırması, hatta Vali Lisa Cook’u görevden alma girişimi, piyasalarda daha güvercin bir para politikası beklentilerini kuvvetlendiren unsurlar arasında.
Altın yalnızca bu haftanın değil, aslında tüm yılın parlayan yıldızı oldu. Yılbaşından bu yana %40’ın üzerinde değer kazanan altın, 1980’deki reel zirvesini de geride bırakmış durumda. Merkez bankalarının son yıllarda hızla artan alımları ve küresel çapta altın bazlı ETF’lere giren fonlar bu yükselişi destekliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin rezerv çeşitlendirme amacıyla altına yönelmesi, bu uzun soluklu trendin temel yapıtaşını oluşturuyor.
Yatırım bankalarının öngörüleri de dikkat çekici. Goldman Sachs, yalnızca özel sektörün Hazine tahvillerindeki yatırımlarının %1’inin altına kayması halinde fiyatın $5.000 seviyesine yaklaşabileceğini öngörüyor. Bu tür analizler, altının yalnızca güvenli liman değil aynı zamanda güçlü bir alternatif yatırım aracı olarak öne çıkmaya devam edeceğini gösteriyor.
Altının geldiği bu nokta, piyasalara yalnızca bir fiyat hareketi olarak değil aynı zamanda makroekonomik dengelerin bir özeti olarak da okunmalı. Faiz politikalarının küresel etkileri, doların yönü, jeopolitik riskler ve merkez bankalarının rezerv tercihleri bir araya geldiğinde altın, yatırımcıların adeta pusulası haline geliyor. Önümüzdeki dönemde enflasyonun seyri ve Fed’in faiz adımlarının temposu, bu yükselişin sürdürülebilirliği açısından belirleyici olacak. Ancak görünen o ki, altın yalnızca güvenli liman kimliğini değil, aynı zamanda küresel finansal sistemin merkezindeki stratejik rolünü de pekiştiriyor.










