Geçtiğimiz hafta S&P 500 endeks komitesinin, kripto varlıkları bilançosunda bulunduran en büyük halka açık şirket olan Strategy’nin endekse dahil edilmesi başvurusunu reddetmesi, piyasalarda dikkatle izlenen bir gelişme oldu. Teknik kriterleri karşılamasına rağmen, komitenin takdir yetkisini kullanarak bu başvuruyu geri çevirmesi, kripto şirketleri açısından yalnızca sembolik değil, yapısal sonuçları da beraberinde getiriyor.
JPMorgan analistleri, bu kararın yalnızca Strategy için değil, benzer iş modeliyle öne çıkan şirketler için de olumsuz bir sinyal niteliği taşıdığını vurguluyor. Zira endeks üyeliği, bu tür şirketlerin değerlemesi için kritik bir kaldıraç noktası. Özellikle Bitcoin’e dolaylı maruziyetin Nasdaq 100, MSCI USA, MSCI World ve Russell 2000 gibi büyük endekslere de yansıması, bu şirketlere hem görünürlük hem de likidite avantajı sağlıyordu. Ancak S&P 500’ün bu yaklaşımı, bu kanalın artık tıkanabileceğini gösteriyor.
Dahası, halihazırda Strategy benzeri şirketleri bünyesine almış olan diğer endeks sağlayıcılarının da bu gelişmeden etkilenerek kendi pozisyonlarını gözden geçirmesi ihtimal dahilinde. Yani mesele yalnızca bir şirketin reddi değil, genel olarak kripto hazine şirketlerine karşı artan kurumsal mesafe ile ilgili.
Bu noktada Nasdaq’ın aldığı yeni tedbirler dikkat çekiyor. Büyük kripto varlığı bulunduran şirketlerden, yeni hisse ihracı için artık doğrudan hissedar onayı talep edilmeye başlandı. Strategy’nin geçtiğimiz ay bu yöndeki taahhüdünü geri çekmesi, yatırımcıların ilgisinin zayıfladığına dair başka bir işaret olarak görülüyor. Son dönemlerde hisse senedi ihraçlarının sert şekilde azalması, borçlanma piyasasında ise risk primlerinin yükselmesi de tabloyu destekliyor.
Şirketler, Bitcoin teminatlı krediler ya da token bağlantılı tahviller gibi yeni finansman yöntemleri denese de, piyasadaki artan şüpheler sermayeyi farklı yöne kaydırıyor. Özellikle salt Bitcoin alımına dayalı şirketlerden ziyade, borsa işlemleri veya madencilik gibi operasyonel iş modellerine sahip kripto firmalarının yatırımcı nezdinde daha güvenli algılanması dikkat çekiyor. Bu da piyasanın “spekülatif varlık tutucular” ile “gerçek faaliyet yürüten oyuncular” arasındaki ayrımı keskinleştirmeye başladığını gösteriyor.
Sonuç olarak, S&P 500’ün kararı kripto piyasaları açısından yalnızca kısa vadeli bir olumsuzluk değil; aynı zamanda sermayenin yönünü değiştirebilecek, yatırımcı davranışlarını yeniden şekillendirebilecek bir dönüm noktası olarak görülebilir. Kripto hazine şirketleri için “Bitcoin al ve bekle” stratejisinin eskisi kadar cazip olmayabileceği, operasyonel faaliyetlere dayalı yeni iş modellerinin ön plana çıkacağı bir döneme giriyoruz.
Bu karar, düzenleyici çerçevenin ötesinde, piyasanın olgunlaşma sürecinin de bir yansımasıdır. Kurumsal yatırımcıların “Bitcoin tutan şirket” ile “Bitcoin üzerinden değer üreten şirket” arasındaki farkı giderek daha net görmeye başlaması, aslında kripto ekosisteminin uzun vadeli sağlığı açısından da olumlu olabilir. Çünkü bu ayrışma, spekülasyona dayalı değil, sürdürülebilir büyümeye dayalı şirketleri ön plana çıkaracaktır.










