Türkiye ekonomisinin önümüzdeki üç yılına ışık tutacak Orta Vadeli Program (OVP), Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından bugün (8 Eylül) saat 09:00’da kamuoyuyla paylaşılacak. Her yıl güncellenerek açıklanan OVP, yalnızca makroekonomik büyüklükleri değil aynı zamanda hükümetin önümüzdeki dönemde izleyeceği reform stratejilerini, bütçe politikalarını ve büyüme hedeflerini de ortaya koyuyor. Yılmaz’ın açıklamalarında vurguladığı gibi, bu programın odağında dezenflasyonu sürdürmek, dengeli büyümeyi desteklemek, kalıcı sosyal refah sağlamak ve 6 Şubat depremlerinin yaralarını tamamen sarmak var.
Ekonomide üç yıllık yol haritası niteliği taşıyan OVP, sadece rakamlardan ibaret bir doküman değil; piyasalara, yatırımcılara ve toplumun tüm kesimlerine verilmiş bir yol işareti olarak görülmeli. Programın açıklanacağı her yıl, ekonomi dünyasında büyük bir merak ve beklenti oluşuyor çünkü OVP, bir yandan kamu maliyesinde disiplinin nasıl sağlanacağını gösterirken diğer yandan yapısal reformların takvimini de içeriyor.
Mevcut OVP’deki hedeflere bakıldığında, 2025 yılı için büyümenin yüzde 4, 2026 için yüzde 4,5 ve 2027 için yüzde 5 olması öngörülmüştü. Enflasyonda ise 2025 yılı için yüzde 17,5, 2026 yılı için yüzde 9,7 ve 2027 yılı için yüzde 7 seviyeleri hedeflenmişti. Bu çerçevede, programın yeni güncellemelerinde enflasyonla mücadeleye odaklı daha net bir yol haritasının ortaya çıkması bekleniyor. Özellikle son dönemdeki küresel enerji fiyat hareketleri, jeopolitik riskler ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar dikkate alındığında, dezenflasyon sürecinin kararlılıkla sürdürülmesi kritik önem taşıyor.
Bütçe disiplini de OVP’nin en önemli başlıklarından biri. Mevcut programda, bütçe açığının GSYH’ye oranının 2025’te yüzde 3,1’den program dönemi sonunda yüzde 2,5’e gerilemesi öngörülüyordu. Bu çerçevede, kamu maliyesinde sıkılaştırıcı politikaların ve verimlilik artırıcı reformların devam edeceği söylenebilir. Yılmaz’ın da altını çizdiği gibi, güçlü siyasi sahiplenme ve toplumun desteği, bu hedeflere ulaşmada belirleyici olacak.
İstihdam tarafında ise 2025 için yüzde 9,6 olarak öngörülen işsizlik oranının, 2026’da yüzde 9,2’ye ve 2027’de yüzde 8,8’e gerilemesi hedeflenmişti. Yarın açıklanacak programda, özellikle genç işsizliğiyle mücadele, dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi yatırımlarıyla yeni istihdam alanlarının açılması yönünde politikaların daha fazla öne çıkması muhtemel.
Dış ticaret hedefleri de dikkat çekici. Mevcut OVP’de ihracatın 2025’te 279,6 milyar dolara, 2026’da 296,1 milyar dolara, 2027’de ise 319,6 milyar dolara ulaşması öngörülmüştü. İthalatın ise 2025’te 369 milyar dolar, 2026’da 390,6 milyar dolar, 2027’de de 417,5 milyar dolar seviyelerinde olması bekleniyordu. Bu rakamlar, Türkiye’nin dış ticaret açığının belirli bir seviyede korunacağını, ancak ihracatta katma değeri yüksek ürünlere yönelimin önemini artıracağını gösteriyor.
OVP’nin en kritik unsurlarından biri ise yapısal reformlar. Türkiye’nin üretim kapasitesini artıracak, verimlilik odaklı dönüşümü hızlandıracak ve iş gücünü yeni teknolojilere hazırlayacak reformların programda öncelikli olarak yer alması bekleniyor. Özellikle dijitalleşme, enerji dönüşümü, tarımda verimlilik artışı, finansal piyasalarda derinleşme gibi alanlarda adımlar, uzun vadeli sürdürülebilir büyüme için belirleyici olacak.
Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemdeki yol haritası, sadece hükümetin değil özel sektörün, yatırımcıların ve toplumun tüm kesimlerinin beklentilerini şekillendirecek. Bu nedenle OVP’nin yalnızca bir politika metni değil, aynı zamanda ortak bir vizyon belgesi olduğu unutulmamalı. Programın açıklanmasıyla birlikte, piyasalarda güven ortamının güçlenmesi, yabancı yatırımcıların beklentilerinin netleşmesi ve iç ekonomide öngörülebilirliğin artması en önemli kazanımlar arasında yer alacak.
Sonuç olarak, Türkiye bugün açıklanacak OVP ile sadece üç yıllık bir ekonomi planını değil, aynı zamanda uzun vadeli kalkınma vizyonunun temel taşlarını ortaya koyacak. Bu yol haritasının başarıya ulaşması, siyasi sahiplenme kadar toplumsal destek ve özel sektörün katkısıyla da doğrudan bağlantılı. Enflasyonun kalıcı olarak tek haneye indirilmesi, sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve refahın toplumun tüm kesimlerine yayılması ise programın en kritik sınavları olacak.







