Dolar Neden Yükseliyor? Dolar’ın Yurtdışına Çıkışı ve Türkiye’ye Etkileri

Sokakta, pazarda, iş yerinde, evde… Neredeyse herkesin dilinde bir soru: “Dolar neden yükseliyor?” Bu soru, sadece bir kur hareketini değil, günlük yaşamın giderek ağırlaşan yükünü, belirsizliği ve gelecek kaygısını da ifade ediyor. Doların yükselişi, tek bir düğmeye basılarak açıklanabilecek basit bir olgu değil. Aksine, hem küresel rüzgarların şiddetinden hem de içeride esen fırtınaların karmaşık etkileşiminden beslenen bir sarmal.

Gözlerimizi önce dünya sahnesine çevirelim. Amerika Birleşik Devletleri’nde, enflasyonla mücadele amacıyla Merkez Bankası (FED) faiz artırım silahını son yıllarda kararlılıkla kullanıyor. Faizler yükseldikçe, dolar cinsinden yatırımların getirisi de artıyor. Bu durum, uluslararası yatırımcıları, paralarını daha güvenli ve daha yüksek getiri vaat eden ABD piyasalarına çekiyor. Dolara olan talep patlıyor, bu da doğal olarak doların değerini dünya genelinde yukarı taşıyor. Bu küresel dalganın şiddeti, özellikle gelişmekte olan ekonomileri vuruyor. Türkiye de bu ekonomiler arasında yer alıyor.

Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji ve emtia fiyatlarındaki şok, küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar ve belirsizlikler, tüm dünyada enflasyonu körüklerken, doların “sığınak varlık” olarak tercih edilmesini de pekiştiriyor. İşte bu küresel fırtına, Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinin üzerine geldiğinde, doların yükselişi daha da keskinleşiyor. En başta, kronikleşmiş ve oldukça yüksek seyreden enflasyon, Türk Lirası’nın alım gücünü eritiyor. İnsanlar, paralarının değer kaybedeceği endişesiyle, bir korunma aracı olarak dolara yöneliyor. Bu talep artışı, döviz kurları üzerinde doğrudan baskı oluşturuyor. Türkiye ekonomisinin yapısal bir gerçeği olan cari açık, yani ürettiğimizden daha fazlasını tüketmemiz ve bunun da dışarıdan borçlanma veya dövizle finanse edilmesi gerekliliği, sürekli bir döviz ihtiyacını beraberinde getiriyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı düşük kalınca, döviz arzı talebi karşılamakta zorlanıyor ve bu da kur üzerinde yukarı yönlü baskıyı besliyor.

Ekonomik politikalara duyulan güvenin zayıf olması da kritik bir faktör. Yatırımcılar, uzun vadeli planlara ve geleneksel enflasyonla mücadele araçlarına (faiz politikaları gibi) dair netlik göremediklerinde, risk algıları artıyor ve Türk Lirası’ndan kaçış hızlanıyor. Bu güven eksikliği, dış yatırımcıların ülkeye girişini de sınırlandırıyor, gerekli döviz girişi sağlanamıyor.

Sonuç olarak, doların bu yükselişi, Türkiye ekonomisinin üzerinde adeta bir kâbusa dönüşüyor. En doğrudan etki, ithal girdi fiyatlarının fırlaması. Sanayicimiz, üretim için gerekli ham madde, ara malı ve enerjiyi dövizle almak zorunda. Dolar yükseldikçe, bu maliyetler katlanarak artıyor ve bu maliyet artışı, nihai tüketiciye, yani sokaktaki vatandaşa, zam olarak yansıyor. Bakkaldaki makarna, marketteki yağ, benzin istasyonundaki yakıt, faturalardaki elektrik… Hepsi doların yükseliş merdivenini tırmanıyor. Enflasyon daha da körükleniyor, bir kısır döngüye giriliyor. Alım gücü hızla eriyor. Sabit gelirli vatandaş, emekli, asgari ücretli, aynı maaşla giderek daha az mal ve hizmet satın alabilir hale geliyor. Temel ihtiyaçları karşılamak bile bütçeyi zorluyor. Bu durum, toplumsal refahı derinden sarsarken, ekonomik hareketliliği de yavaşlatıyor.

İş dünyası için ise belirsizlik ve maliyet artışı, yatırım kararlarını ertelemeye veya durdurmaya, istihdam planlarını gözden geçirmeye zorluyor. Kredilerin, özellikle döviz cinsinden olanların geri ödeme yükü ağırlaşıyor. Dış borç servisi daha fazla Türk Lirası gerektiriyor, bu da kamu maliyesi ve özel sektör üzerinde ek baskı demek. Ekonomik göstergelerdeki bu olumsuz tablo, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının not indirimlerine yol açabiliyor, bu da Türkiye’nin dış borçlanma maliyetlerini daha da artırıyor.

Doların yükselişi, sadece ekonomistlerin grafiklerinde bir çizgi değil. Fırıncının fırınındaki ekmeğin, ev kadınının mutfak masrafının, öğrencinin okul harçlığının, fabrika sahibinin üretim planlarının, memurun geçim derdinin somut bir parçası. Küresel rüzgarların şiddeti ve içerideki ekonomik zorlukların kesişimi, bu yükü her geçen gün daha da ağırlaştırıyor. Bu karmaşık sarmaldan çıkış, hem dış dünyadaki gelişmelere hazırlıklı olmayı hem de içeride yapısal reformlarla güven tesis etmeyi, enflasyonla etkin mücadeleyi ve üretimi ihracat odaklı güçlendirmeyi gerektiren uzun soluklu ve kararlı bir çaba istiyor. Bu çaba gösterilmedikçe, doların gölgesi, vatandaşın cüzdanı ve ülkenin ekonomik geleceği üzerinde uzamaya devam edecek gibi görünüyor.