2025’in ilk sekiz ayında Türkiye ekonomisinin gündeminde en belirleyici konu, dezenflasyon sürecinin ne kadar kalıcı olacağı oldu. Temmuz itibarıyla yıllık TÜFE %33,52’ye, Yİ-ÜFE ise %24,19’a geriledi. Bu düşüş, iki yıldır süren sıkı para politikası, iç talepteki yavaşlama ve döviz kurlarındaki görece istikrar sayesinde sağlandı. Ancak gıda, kira ve hizmet enflasyonu hâlâ yüksek seviyelerde. Özellikle lokanta-otel, ulaştırma ve konut kalemlerindeki artış, genel TÜFE’nin 10-15 puan üzerinde seyrederek yapısal bir katılık oluşturuyor.
24 Temmuz’da TCMB’nin politika faizini 300 baz puan indirerek %43’e çekmesi, 2024 ortalarından bu yana ilk gevşeme adımı olarak dikkat çekti. Ancak Merkez Bankası, faiz indirimlerinin hızlı ve agresif olmayacağının altını çizdi. Faiz hâlâ yüksek seviyede olduğundan, kredi talebi zayıf. Konut kredilerinde faizler %3,5-4 bandında, ticari kredilerde ise teminat ve vade koşulları sıkı. Reel sektör, yüksek finansman maliyetleri ve belirsizlikler nedeniyle yatırım kararlarında temkinli davranıyor.
Büyüme tarafında 2024’teki %4,1’lik performansın ardından, 2025 için OVP hedefi %3 olarak belirlendi. Piyasa tahminleri %2,8-3,2 aralığında yoğunlaşıyor. Tüketimdeki soğuma, yatırımlardaki bekleme eğilimi ve küresel talepteki zayıflık büyümeyi sınırlayan ana unsurlar. Buna karşılık turizmde 60 milyar dolarlık gelir beklentisi ve Avrupa’daki kısmi toparlanmanın ihracata sağladığı destek, dengede tutan unsurlar arasında.
Kur tarafında yıl başındaki 37 seviyesinden yaz aylarında 39,5-40 bandına çıkan Dolar/TL’nin yıl sonunda 41-42 aralığına ulaşması bekleniyor. Bu artış ihracatçıya avantaj sağlarken ithalat maliyetlerini artırarak enflasyona yukarı yönlü baskı yapabilir. Cari açık, enerji ithalatındaki gerileme ve turizm gelirlerindeki artış sayesinde 30 milyar doların altına inebilir. Ancak bu iyileşmenin kalıcı olması, ithal girdi bağımlılığının azaltılmasına ve yüksek katma değerli ihracata bağlı.
Kalıcı dezenflasyon için yalnızca para politikasına değil, yapısal reformlara da ihtiyaç var. Hizmet enflasyonunun kontrol altına alınması için konut arzının artırılması, turizmde fiyat istikrarı sağlanması; tarım ve gıda zincirinde lojistik, depolama ve teknoloji yatırımlarının artırılması; yenilenebilir enerji yatırımlarının teşviki; hukuki güven ve yatırımcı dostu düzenlemeler kritik önemde. Bu adımlar atılmazsa, enflasyon kısa süreli düşüşlerin ardından yeniden yükselme riski taşıyor.
Şirketler açısından 2025, temkinli ama fırsatlar barındıran bir yıl olabilir. Nakit döngüsünü kısaltmak, döviz riskini hedge yöntemleriyle yönetmek ve farklı senaryolar için maliyet-fiyat planlaması yapmak hayati önem taşıyor. Türkiye ekonomisi bu yılı “denge yılı” olarak tamamlayabilir; ancak bunun için mali disiplinin korunması, reformların kararlılıkla uygulanması ve jeopolitik risklerin sınırlı kalması şart.
Bana göre, 2025’in en büyük riski rehavete kapılmak. Enflasyondaki düşüş süreci henüz kırılgan, büyüme ise dış desteklere bağımlı. İyi yönetilen bu denge dönemi, uzun vadeli istikrarın kapısını aralayabilir; kötü yönetilirse, yeni bir dalgalanmanın başlangıcı olabilir.









