Sıcak Para Gelmiyor, Ekonomi Üşüyor: Yerli Yatırımcı Ne Yapmalı?

Türkiye ekonomisi, uzun yıllardır küresel sermaye hareketlerinin etkisi altında yön bulmaya çalışan kırılgan bir yapıya sahip. Yüksek cari açık, düşük tasarruf oranı ve dövize olan yapısal bağımlılık nedeniyle “sıcak para” girişleri, ekonomide adeta bir can suyu işlevi görüyor. Ancak son yıllarda, özellikle de küresel faizlerin yükseldiği ve jeopolitik risklerin arttığı bir ortamda, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için sıcak para akışı hem yavaşladı hem de yön değiştirdi. Bu durum yalnızca makro dengeleri değil, yerli yatırımcının davranış kalıplarını da yeniden şekillendiriyor.

Sıcak para gelmediği zaman ekonomide soğuma kaçınılmaz hale geliyor. Talep daralıyor, tüketim yavaşlıyor, üretim maliyetleri artıyor. Bu iklimde özellikle iç talebe dayalı sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin kârlılıkları azalıyor, yatırımlar erteleniyor, iş gücü piyasasında daralma yaşanıyor. Faiz oranlarının yüksek seyrettiği bir ortamda kredi kanalları da tıkanınca, işletmeler için finansmana erişim daha da zorlaşıyor. Hal böyle olunca, ekonominin soğuması bir tercih değil, kaçınılmaz bir sonuç haline geliyor. Bu noktada asıl soru şu: Yerli yatırımcı bu şartlar altında ne yapmalı?

Öncelikle paniğe kapılmadan doğru pozisyon alabilmek kritik. Çünkü kriz dönemleri sadece tehdit değil, aynı zamanda fırsatlar da barındırır. Ekonomik soğuma dönemlerinde bireysel yatırımcıların yaptığı en büyük hata, varlıklarını hızla nakde çevirip beklemeye geçmek oluyor. Oysa bu tür dönemlerde enflasyonun hâlâ yüksek seyrettiği bir ortamda nakitte kalmak, servetin reel anlamda erimesine neden olur. Alternatif yatırım araçlarına yönelmek bu nedenle hayati önem taşır.

Borsada işlem gören şirketlerin büyük kısmı bu daralma döneminden etkilenebilir. Ancak kriz zamanlarında bile büyümeye devam eden, ihracat yapan, döviz geliri yüksek olan veya temel ihtiyaç sektörlerinde faaliyet gösteren şirketler görece daha az etkilenir. Hatta bu tür şirketlerin hisseleri genellikle bu dönemlerde iskontolu hale gelir. Uzun vadeli düşünen yatırımcı için bu, önemli bir fırsat penceresi sunar. Ancak borsaya yönelirken hisse senedi seçimi konusunda titiz olmak, temel analiz ve bilanço okuryazarlığını geliştirmek büyük önem taşır.

Döviz ise Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını gözeten yatırımcılar için her zaman bir güvenli liman olmuştur. Ancak dövize olan yönelimin artması, kur üzerinde baskı yaratmakta, bu da Merkez Bankası’nın para politikası açısından alanını daraltmaktadır. Döviz yatırımı düşünen bireysel yatırımcılar için önemli bir uyarı: Kur hareketlerinin yönü kısa vadede politik ve jeopolitik gelişmelere bağlı olarak öngörülemez hale gelebilir. Bu nedenle portföyü yalnızca dövize dayandırmak da risklidir. Sepet yapısı önem kazanır; döviz, altın, borsa ve TL faizli ürünler dengeli bir dağılımda bir araya getirilebilir.

Faiz oranlarının yüksek olduğu dönemlerde ise sabit getirili enstrümanlar yeniden cazip hale gelir. Özellikle kamu tahvilleri, mevduatlar ve özel sektör borçlanma araçları gibi ürünler, düşük riskle yatırım yapmak isteyenler için alternatif olabilir. Ancak burada da enflasyon beklentileri dikkate alınmalıdır. Nominal getiriler cazip görünse bile reel getiriler düşük kalabilir. Bu nedenle, yatırım yaparken sadece faiz oranına değil, enflasyonla aradaki farka da odaklanmak gerekir.

Altın ise kriz dönemlerinin klasik limanıdır. Hem küresel ekonomik belirsizlik hem de yerel riskler arttıkça altına olan talep artar. Ancak unutulmamalı ki altın kısa vadede dalgalanabilir; bu nedenle altına yatırım yaparken zamanlamadan çok uzun vadeli bir koruma aracı olarak değerlendirmek daha sağlıklı olur.

Tüm bu çerçevede, yerli yatırımcının şu üç temel prensibe göre hareket etmesi gerekiyor: çeşitlendirme, bilgi temelli karar alma ve duygudan uzak durma. Ekonominin soğuduğu, sıcak paranın gelmediği dönemlerde yatırım yapmak zor olabilir; ama uzun vadeli disiplinli yatırımcılar için bu dönemler genellikle en iyi giriş noktalarını sunar. Belirsizlik, aynı zamanda fırsatın da adıdır. Yeter ki o fırsatı görebilecek bilgiye, sabra ve stratejiye sahip olunsun.

Yerli yatırımcı, küresel dalgalanmalardan korunmanın yolunun sadece dış yatırımcıyı beklemek olmadığını artık fark etmeli. Sağlıklı bir ekonomi için içerideki sermayenin gücüne inanmak ve onu doğru şekilde yönlendirmek gerekiyor. Çünkü dış sermaye gelmese de, içeride akıllı sermaye hareketleri ekonominin ateşini yeniden yakabilir.