Sıcak Paraya Soğuk Bakmak: Kısa Vadeli Refah mı, Uzun Vadeli Risk mi?

Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde “sıcak para” kavramı yıllardır ekonomik istikrarla ilgili tartışmaların merkezinde yer alıyor. Özellikle döviz kurları baskılandığında, faizlerde oynaklık yaşandığında veya dış finansman ihtiyacı arttığında sıcak para girişleri bir can simidi gibi algılanabiliyor. Ancak kısa vadeli bu “can suyu”, uzun vadede yapısal sorunları daha da derinleştirebilecek bir tehlike barındırıyor. Bu nedenle sıcak paraya mesafeli, temkinli ve yapısal bakmak gerekiyor.

Sıcak para; yatırımcının kısa vadeli kazanç elde etmek amacıyla, özellikle yüksek faiz veya kur avantajı gördüğü ülkelere yaptığı geçici sermaye girişidir. Bu fonlar genellikle hisse senedi, tahvil ya da mevduat gibi likit varlıklara yönelir. Ne yazık ki bu tür sermaye, hızlı geldiği gibi hızla da çıkabilir. Nitekim ülkeye sıcak para girişi olduğunda döviz bolluğu yaşanır, kur düşer, enflasyon geçici olarak geriler ve faizler baskılanabilir. Bu durum ekonomi yönetimi açısından kısa vadede rahatlama sağlar; ancak bu rahatlık, reformları geciktiren, üretim yerine tüketime dayalı bir döngüyü tetikleyebilir.

Sıcak paranın en büyük riski, ekonomi yönetiminde bir illüzyon yaratmasıdır. Döviz rezervleri geçici olarak şişer, TL değer kazanır, dış borçlanma kolaylaşır. Ancak tüm bunlar, üretim kapasitesini artırmadığı gibi, ülkenin dışa bağımlılığını daha da artırabilir. Kaldı ki sıcak para, sabit sermaye yatırımı değildir; yani fabrika kurmaz, istihdam yaratmaz, teknoloji transferi sağlamaz. Aksine, kur farkı veya faiz getirisi gibi fırsatların sona erdiğini gördüğünde ülkeyi hızla terk eder. Bu da ani kur şoklarına, sermaye çıkışlarına ve güven kaybına neden olabilir.

Bu döngü birçok kez yaşandı. 2001 krizi öncesi gelen büyük miktarda sıcak para, krizle birlikte hızla çıktı ve ekonomide yıkıcı bir daralma meydana geldi. Benzer şekilde 2018 ve 2020’deki dalgalanmalarda da kısa vadeli sermayenin yönü, ekonomi üzerinde dramatik etkiler yarattı. Bu nedenle sıcak paraya bel bağlayan bir ekonomi, sürekli olarak dış koşullara bağımlı hale gelir; FED’in faiz kararı bile ülkenin ekonomik gidişatını belirleyecek bir hale gelir.

Elbette tüm yabancı sermaye zararlı değildir. Uzun vadeli, doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) yani üretim, teknoloji ve bilgi getiren sermaye her zaman için değerlidir. Ancak sıcak para ile doğrudan yatırım arasında temel bir fark vardır: İlki fırsatçıdır, diğeri stratejiktir. Türkiye gibi ülkelerin sıcak parayı “kalıcı yatırımın öncüsü” gibi görme hatasına düşmemesi gerekir. Aksi halde her döviz bolluğu döneminde üretim ve sanayi politikaları ötelenir, ithalata bağımlılık artar, tüketim ekonomisi teşvik edilir.

Ekonomi politikalarının istikrarı, hukuk devleti ilkeleri, öngörülebilir bir mali yapı ve bağımsız kurumlar, doğrudan yatırımları çeken temel unsurlardır. Bu unsurlar eksik olduğunda ise sıcak para, kolay ama tehlikeli bir sığınak haline gelir. Kısa vadeli refah, uzun vadeli bağımlılık ve kriz ihtimalini beraberinde getirir.

Sonuç olarak, sıcak para bir ekonomi için ne tamamen zararlı ne de tamamen faydalıdır. Mesele, bu kaynağın nerede ve nasıl kullanıldığıdır. Ekonomik karar vericilerin sıcak parayı yalnızca günü kurtarmak için değil, uzun vadeli yatırımları destekleyecek bir geçiş aracı olarak değerlendirmesi gerekir. Aksi halde sıcak para, kısa vadeli ferahlık sunan ama uzun vadede ekonomiyi kırılganlaştıran bir alışkanlığa dönüşür. Ve bu alışkanlığın bedeli, eninde sonunda toplumun tüm kesimleri tarafından ödenir.