Pandemi Sonrası Küresel Büyüme: Yıl Olmuş 2025, Hâlâ Pandemi Etkisinde miyiz?

2020 yılında dünya, modern çağın en büyük sağlık krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldı: COVID-19 pandemisi. Sadece bir halk sağlığı sorunu olmakla kalmayan bu kriz, küresel ekonomiyi de temellerinden sarstı. Kapanan sınırlar, duran üretim, çökme noktasına gelen tedarik zincirleri ve eşi görülmemiş şekilde artan kamu borçları, ülkeleri yıllar sürecek bir yeniden yapılanma sürecine soktu. Şimdi ise 2025 yılındayız. Aradan beş yıl geçti. Ancak hâlâ şu soruyla karşı karşıyayız: Dünya ekonomisi gerçekten pandemiyi geride bıraktı mı?

Pandeminin ilk etkisi, şok dalgası gibi küresel büyümeyi durma noktasına getirmesiydi. 2020’de dünya ekonomisi yaklaşık %3,1 daraldı. Bu oran, 1929 Buhranı’ndan bu yana kaydedilen en sert küresel küçülmelerden biriydi. Ülkeler trilyonlarca dolarlık mali ve parasal teşvik paketleriyle ekonomiyi ayakta tutmaya çalıştı. Faizler sıfırlandı, merkez bankalarının bilançoları tarihi seviyelere ulaştı, hükümetler bireylere doğrudan nakit transferleri gerçekleştirdi. Ancak bu olağanüstü destekler, pandemi etkisini tamamen silmeye yetmedi. Aksine, uzun vadede enflasyon, gelir dağılımı adaletsizliği ve yapısal kırılganlıklar gibi yeni sorunların fitilini ateşledi.

2021 ve 2022 yıllarında, dünya genelinde bir toparlanma gözlendi. Aşıların yaygınlaşması, kısıtlamaların kalkması ve ertelenmiş talebin devreye girmesiyle ekonomik büyüme oranları yeniden yükseldi. Ancak bu toparlanma eşit ve sürdürülebilir değildi. Gelişmiş ülkeler, güçlü sağlık altyapısı ve büyük teşvik programları sayesinde daha hızlı toparlanırken, düşük ve orta gelirli ülkeler hâlâ pandemi öncesi seviyelere ulaşmakta zorlandı. 2023 yılına gelindiğinde ise küresel ekonomi yeni bir engelle karşılaştı: Enflasyon.

Pandemi sırasında devreye alınan genişlemeci politikalar ve bozulan tedarik zincirleri, maliyet artışlarını ve fiyat dalgalanmalarını tetikledi. ABD ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede enflasyon onlarca yılın en yüksek seviyelerine ulaştı. Merkez bankaları bu kez parasal sıkılaşmaya yöneldi, faizler hızla artırıldı. Ancak bu yeni politika döngüsü, kırılgan toparlanmayı tekrar zora soktu. Özellikle borç yükü ağır olan gelişmekte olan ekonomiler için finansman bulmak daha da zorlaştı. Bu da büyümeyi aşağı çeken bir başka etken oldu.

Bugün 2025’e geldiğimizde, küresel ekonomi pandemi öncesi büyüme patikasına henüz tam anlamıyla dönememiş durumda. Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların raporları, pandemi sonrası ekonomik toparlanmanın yapısal anlamda “dengesiz”, “yavaş” ve “kırılgan” olduğunu gösteriyor. Bazı sektörler -örneğin teknoloji, sağlık, dijital hizmetler- pandeminin yarattığı dijital dönüşüm rüzgârından faydalanarak hızlı büyüme kaydederken, turizm, inşaat, geleneksel perakende gibi alanlar hâlâ pandemi öncesi istikrar seviyelerini yakalayabilmiş değil.

Ayrıca, işgücü piyasasında da pandemi etkisi silinmiş değil. Birçok ülkede işgücü arzında azalma yaşanırken, uzaktan çalışmanın kalıcı hale gelmesiyle üretkenlik göstergelerinde karmaşık eğilimler gözlemleniyor. Beyaz yakalılar için esnek çalışma biçimleri artarken, düşük vasıflı işlerde güvencesizlik daha da derinleşti. Eğitimdeki kesintiler nedeniyle “pandemi nesli” olarak adlandırılan çocuk ve gençlerin ilerleyen yıllarda işgücü piyasasında yaratacağı yetkinlik eksiklikleri de endişe verici boyutta.

Tüm bunlara ek olarak, küresel borçluluk tarihi zirvelerde seyrediyor. Pandemi döneminde borçlanan devletler, şirketler ve hanehalkları artık artan faiz ortamında bu borçları çevirmekte zorlanıyor. Bu durum, ekonomik büyüme için gerekli yatırımları sınırlıyor. Aynı zamanda birçok ülke, pandemi sırasında genişleyen bütçelerini artık daraltmak zorunda kaldığı için sosyal harcamalarda kısıntıya gidiyor. Bu da toplumsal huzursuzluk riskini artırıyor.

Pandemi sonrası dönemin bir diğer kalıcı mirası ise küreselleşme modelinde yaşanan değişimdir. Küresel tedarik zincirlerinin kırılganlığı, birçok ülkeyi üretimde yerelleşmeye yöneltti. “Kendi kendine yetme” ve “stratejik otonomi” gibi kavramlar ön plana çıktı. Ancak bu eğilim, verimlilik açısından bazı maliyetleri de beraberinde getirdi. Üstelik küresel işbirliği yerine korumacılığın artması, ticaret savaşlarının yeniden gündeme gelmesine neden oldu. 2025’te, hâlâ pandemiyle şekillenen yeni bir ekonomik dünya düzeninin ayak sesleri duyuluyor.

Sonuç olarak, evet, 2025 yılına gelmiş olmamıza rağmen dünya hâlâ pandemi etkilerinden tam olarak sıyrılmış değil. Toparlanma süreci, başta umut verici görünse de, küresel ölçekte hem ekonomik hem de sosyal anlamda derin yaralar bıraktı. Pandemi, yalnızca geçici bir sağlık krizi değil; kalıcı ekonomik, teknolojik ve toplumsal dönüşümlerin tetikleyicisi oldu. Küresel büyüme rakamları yavaş yavaş normale dönse de, bu normal artık eskisi gibi değil. Bu yüzden, geleceği inşa ederken hâlâ pandeminin gölgesinde olduğumuzu unutmadan; daha dirençli, adil ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı kurmak zorundayız. Çünkü asıl mesele sadece büyümek değil, hangi temeller üzerinde büyüdüğümüzdür.