Sıcak Para ile Soğuk Gerçekler: Ekonomide Güvenin Rolü

Ekonomik düzenin işleyişinde birçok gösterge, rakamlar ve grafiklerle karşımıza çıkar. Ancak tüm bu göstergelerin ötesinde, görünmeyen ama en etkili unsurlardan biri “güven”dir. Paranın hangi hızla dolaştığı, yatırımcının hangi ülkeye yöneldiği, halkın hangi döviz cinsine sığındığı ya da bir bankadan ne kadar tasarruf çektiği… Tüm bu ekonomik davranışlar, doğrudan ya da dolaylı olarak güvenle ilişkilidir. Özellikle sıcak para hareketleri bu güven olgusunun adeta barometresidir. Sıcak para, güvenin olduğu yere akar, belirsizlik ve istikrarsızlıktan hızla uzaklaşır. İşte bu noktada, sıcak para ile soğuk gerçekler çarpışır ve ekonomilerin kırılganlık düzeyi net bir şekilde ortaya çıkar.

Sıcak para, genellikle kısa vadeli yüksek getiri beklentisiyle hareket eden ve hızlı çıkış yapabilen sermaye akımlarını tanımlar. Bir ülkeye yüksek faiz, döviz kuru avantajı ya da borsa getirisi gibi nedenlerle giriş yapar. Ancak bu paranın sadakati yoktur. Gözünü ilk çevirdiği şey risk göstergeleridir. Bir ülkede siyasi istikrarsızlık, hukuki belirsizlik, merkez bankası bağımsızlığının zayıflaması ya da ekonomik kararların keyfiliği gibi sinyaller yükseldiğinde sıcak para hızla ülkeyi terk eder. Bu da para biriminde değer kaybı, enflasyonda artış ve piyasada çalkantı olarak kendini gösterir.

Bu noktada devreye “ekonomik güven” kavramı girer. Güven, hem içeriden hem de dışarıdan gelen yatırımcılar için bir pusuladır. Bir merkez bankası, aldığı kararların arkasında bağımsız durabiliyorsa, bütçe disiplini kararlılıkla uygulanıyorsa, hukuk sistemi öngörülebilirlik sunuyorsa ve hükümetler popülist değil rasyonel politikalar izliyorsa; bu ortam güven verir. Güvenin olduğu yerde uzun vadeli yatırım olur, üretim artar, istihdam güçlenir. Sıcak para da o ülkeye sadece spekülatif değil, yapısal yatırımcılar üzerinden kalıcı olarak gelmeye başlar. Oysa güvenin zedelendiği ortamlarda yabancı yatırımcı sadece sıcak parayla gelir, kârını alır ve çıkar. Geride döviz açığı, artan dış borç ve kırılgan bir ekonomi kalır.

Türkiye’nin son 20 yıldaki ekonomik yolculuğu bu ilişkinin en net örneklerinden biridir. Zaman zaman uygulanan yüksek faiz politikaları sıcak para girişini hızlandırmış, borsada ve kurda kısa vadeli olumlu etkiler yaratmıştır. Ancak bu girişler yapısal dönüşümleri destekleyecek uzun vadeli yatırımlara dönüşmediği sürece kalıcı fayda sağlamamıştır. Üstelik her yeni küresel kriz, içerideki her siyasi gerilim ve ekonomi politikalarındaki belirsizlik, bu sıcak paranın hızla çıkmasına neden olmuş, ekonomide sert dalgalanmalara yol açmıştır. Bu da toplumda ekonomik geleceğe dair umudu zedelemiş, bireyleri tasarruf yerine dövize, altına ya da gayrimenkule yönlendirmiştir.

Bir ekonomide enflasyon yalnızca fiyatların artması değildir. Aynı zamanda toplumun geleceğe duyduğu güvenin erimesidir. İnsanlar gelecekten umudunu kestiğinde harcama davranışı değişir. Üretici yatırım yapmaz, tüketici borçlanmaz, gençler girişimcilikten uzaklaşır. İşte bu güven kaybı, rakamlara hemen yansımasa da ekonominin damarlarında dolaşan görünmez bir zehir gibidir. Kısa vadeli çözümler, günü kurtaran açıklamalar ya da ani faiz artışları bu zehri geçici olarak bastırabilir ama kalıcı güveni yeniden tesis etmez.

Güvenin yeniden inşası, söylemle değil uygulamayla mümkündür. Kurumların bağımsızlığı, liyakat temelli atamalar, şeffaf ve hesap verebilir kamu yönetimi, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerin hayata geçirilmesi güvenin yapı taşlarıdır. Bunlar sağlandığında, sıcak para yalnızca kısa vadeli kazanç için değil, uzun vadeli yatırım için de gelir. Yerli sermaye yurtdışına kaçmak yerine ülkesinde kalır. Hanehalkı dövizden TL’ye döner, iş insanı kredi almaktan korkmaz. Kısacası güven, ekonominin tüm aktörleri için oksijen görevi görür.

Sonuç olarak, sıcak para ekonomide ani hareketler yaratabilir, borsa rekor kırabilir, döviz geçici olarak sakinleşebilir. Ancak tüm bunlar kalıcı refahın göstergesi değildir. Gerçek ekonomik güç, güçlü kurumlar ve güvenli bir yatırım iklimiyle gelir. Ekonomik göstergeler düzelse bile, eğer toplumun ve yatırımcının zihnindeki güven duygusu onarılmamışsa, soğuk gerçeklerle yüzleşmek kaçınılmaz olur. Bu yüzden ekonomik reformlar kadar güven inşası da önemlidir. Çünkü para sıcak olabilir, ama güven olmadan hiçbir zaman kalıcı olamaz.